Polisiye roman

Hikayemiz 2002 yılının Mayıs ayında başlıyor. Hilmi’nin 95km’lik yeni
türkiye rekorunun heyecanı henüz yatışmamış, çhha yönetmelik ve
federasyon konuları hız kazanmış, THK ile olumlu diyalog arayışlarıyla
birlikte sertifika kontrol kursuna katılalım mı katılmayalım mı
tartışmaları sürüyor. Ismet ben kurumu ve içindekileri tanıyorum, skk’ya
katılmamak daha iyi olur derken, ben de (henüz orhan özgülbas’i ve diğer
çalışanları tanımıyorum) aksini savunuyorum ve sonuçta skk’ya katılıyoruz.

Bu biraz da diğerlerinden farklı bir skk, bu sefer memleketin ağır
topları FAI lisansı alabilmek için bu kursta buluşacaklar, kimler yok
ki, Semih, Ismet, Barış Aydınsoy, Hilmi İnce, bendeniz ve diğerleri ..
Orhan Özgülbas’da zaten kursun amacının o sene yapılacak olan türkiye
şampiyonasına katılımı arttırmak olduğunu söylüyor.

Fakat bir sorun var. THK’nın kendi iç yönetmeliklerine dayanarak
istediği belgeler arasında tam teşekküllü bir devlet hastanesinden
alınacak bir sağlık raporu da var ve bu ağır topların neredeyse hiçbiri
zamansızlıktan bu raporu temin etmemiş durumda. Biz diyoruz ki gidelim
inönüye, belki kurstan bir gün izin alıp topluca eskişehire gidip
raporumuzu alırı öyle hallederiz, olmazsa da kursa katılmadan geri
döneriz .. Netekim kursun ilk günü Orhan Özgülbas’a gidip durumu
aktarıyoruz. Orhan bey buna pek razı olmak istememekle beraber, bizlerin
şampiyonaya katılımına ihtiyacı olduğu için (çünkü böylece THK
federasyon sorumluluğunu yerine getirerek doğru dürüst bir milli takım
oluşturabilecek) kuralları esnetmeye razı oluyor. Bize kurstan bir gün
izin vermek yerine, sağlık raporunuzu sonradan getirirsiniz diyerek
kursa sağlık raporumuz olmaksızın kabul ediliyoruz. Sonuçta sağlık
raporu kurumun kendi iç yönetmelikleri uyarınca istendiği için, (kanuni
bir zorunluluk değil) sorumlu eğitmenin bu konuda inisiyatif
kullanabileceğini düşünüyoruz ve kursu tamamlıyoruz. Ben
sertifikalarımızı ancak sağlık raporumuzu teslim ettikten sonra
alabileceğimizi düşünürken, kurs sonunda (hala sağlık raporlarımız yok)
sertifikalarımız da teslim ediliyor.

Kursu takiben aynı ay içinde ben istanbuldan istinye devlet
hastanesinden geçerli sağlık raporumu alıyor ve THK’ya gönderiyorum, ve
benim için bu olay kapanıyor.

Bu sırada olaya başka biri müdahil oluyor: Bilal ! Sürekli beni ve
barışı arayıp, orhan hocanın kurumda kendisine karşı yaptıklarından ve
birçok diğer suçlamalardan bahsediyor, elinde kanıtlar ve dosyalar
bulunduğunu fakat (nedense?) bunların bir dava açmak için yeterli
olmadığını, bizlerin yardımına ihtiyacı olduğunu söyleyip bizlerden
ısrarla bir talepte bulunuyor: Orhan hoca’nın bizleri sağlık raporsuz
kursa aldığını söyleyecekmişiz ?
Ben Orhan bey’i -kurs haricinde- tanımadığımı, taraf olmadığımı, bunun
benim davam olmadığını, elinde madem delil varsa bunları kullanmasını,
kendisine bu konuda ve bu şekilde yardımcı olamayacağımı defalarca
söylememe rağmen günlerce taciz edilmekten kurtulamıyorum. Bilal aynı
şekilde Barış’ı da taciz etmeye devam ediyor.
Ben bu konuda kendisine yardımcı olamayacağımı net bir şekilde anlatmayı
başarmış olmalıyım ki Bilal yakamdan düşüyor ve ben nihayet bu konuyu
unutabiliyorum ….

Sanırım birkaç ay kadar sonra Ismet’ten aldığım bir haber: Gönderdiğim
sağlık raporu kurumdaki dosyamda yokmuş ?! Istersen bana gönder ben
burada elden vereyim, daha garantili olur deyince ben de sağlık
raporunun aslından noter tasdikli bir kopya daha çıkararak ismete
taahhütlü olarak gönderiyorum. Ve yine konu kapanıyor…

… taa ki bir gün işyerinde kapıya bir sivil polis gelip beni karakola
götürmek isteyinceye kadar !

Doğal olarak polise neye istinaden karakola davet edildiğimi sorunca
polis bütün çalışanların önünde cevabı yapıştırıyor:
“Sahte evrak düzenlemişsiniz, hakkınızda dava var!”, hobaaa,
düşünsenize polis kapıya geliyor, kolunuza yapışıyor ve evrak
sahteciliğinden sizi götürmeye çalışıyor, işyerindeki itibarınızı mı
düşünürsünüz, yoksa hapiste geçecek yılları mı, artık panik iyice
yerleşmeye başlıyor, ben hala olayın sertifika kontrol kursuyla ilgili
olduğunu anlamış değilim, binlerce soru işareti kafamda dönüp duruyor,
birşey yapmalıyım hem de hemen ! Polise kimlik soruyorum, çıkarıp
gösteriyor, hmm .. peki diyorum bana önceden bir bildirimde bulunmanız
gerekmez mi ? ya burada olmasaydım ? polis koluma yapışıp ama buradasın
ya hadi gidelim diyor peygamber demiyor ! Allaam napıcam ben şimdi yav ?
Bu sırada işyerinde dedikodu dalgasının binanın içbölgelerine doğru şok
dalgası şeklinde sesten hızlı bir şekilde yayıldığını görebiliyorum .. O
sırada amerikan filmlerindeki bir replik dudaklarımdan dökülüveriyor:
“Önce avukatımı aramak istiyorum !”
Halihazırda bir avukatım olmaması o an için farketmiyor ve sihirli cümle
işe yarıyor,
Polisin bi anda omuzları çöküyor, avucundaki kuşu kaçırmış bir yüz
ifadesiyle peki o zaman bugün mutlaka gelin ama diyor, ben de bilemem
ancak yarın gelebiliriz diyorum, sakın gecikmeyin diye hafif tehditkar
bir ifadeyle çıkıp gidiyor. Ben de onlarca çalışan önünde süt dökmüş ama
dayak yemeden kurtulmuş kedi gibi salak bi sırıtışla orada kalakalıyorum.

Daha sonra, adalet sisteminin bu kadar yavaş işlediği bir memlekette,
her türlü sahtekarlıkla paraları hortumlayanların ve katillerin elini
kolunu sallayarak dolaşabildiği ülkemizde nasıl olup da polisin inönü
savcılığına verilen şikayet dilekçesinden bir hafta sonra kapıma gelerek
beni kolumdan tutarak karakola götürmek için bu kadar hızlı hareket
ettiğini anlayacaktım.
Ertesi gün avukatımla ifade vermek için gittiğim karakolda, hakkımdaki
şikayet dilekçesini ve ekindeki hayatımda ilk defa gördüğüm adıma
düzenlenmiş sahte bir sağlık raporunu gördüğümde olayın aylar önce
gittiğim sertifika kontrol kursuyla ilgili olduğunu anladım.
Şikayet dilekçesinin altındaki “Em. Orgeneral Bican Erçakır” imzasının,
polisin yıldırım hızıyla kapıma gelmesindeki “asker faktörü” olduğunu da
bizzat polislerden öğrenecektik.

O gün verdiğim ifademde, söz konusu sahte raporu ilk defa gördüğümü,
böyle bir raporu ne aldığımı ne de verdiğimi, olayın yukarıda anlattığım
şekilde gerçekleştiğini, aldığım gerçek sağlık raporunun aslını ve onun
iki defa THK’ya gönderildiğine dair APS belgelerini ifademin ekinde
vererek karakolu terkettim.

Bilahare avukatımın takibi sonucunda, savcının dosyayı, ifademi ve
belgeleri incelemesi sonucunda hakkımda dava açılmasına gerek
görmediğini ve hakkımda takipsizlik kararı verildiğini, avukatıma olan
500YTL borcumla birlikte öğrendim.

Olayın aslına gelince:
Bilal benim orhan hoca konusuna bulaşmak istemediğimi bilmesine rağmen,
orhan hocayı kursa sağlık raporsuz öğrenci almakla şikayet etmiş. Benim
sonradan alıp gönderdiğim sağlık raporu da tarihi itibariyle kurs
tarihlerinde sağlık raporum olmadığına kanıt teşkil ettiğinden, bir
şekilde dosyamdan çıkarılarak kaybedilmiş. Bu noktada ben aldığım haber
üzerine sağlık raporunu tekrar gönderiyorum ama o da “bir şekilde”
ortadan kaybolmuş !. Bu noktada orhan beyin hakkındaki şikayeti bertaraf
edebilmek için yine “birşekilde” fethiye devlet hastanesinden kurs
tarihinden önce adımıza alınmış (sahte) sağlık raporu temin edilerek
dosyamızdaki eksiklikler tamamlanmış ! Bu noktada, olay o ana kadar
“sağlık raporsuz öğrenci almak” şeklinde THK içinde idari bir problemden
ibaretken ve kurum içerisinde halledilebilecekken, “sahte sağlık raporu”
temin edilmesi ve Bilal’in bunu da şikayet etmesi üzerine gidilen
sorumlu kurs hocası güzel bir vücut çalımıyla “ben bilmem, kursiyerler
ne getirdiyse dosyalarındadır” diyerek topu bize atınca, THK yönetimi de
“gereğinin yapılması ricasıyla” evrak sahteciliğinden hakkımızda
savcılığa şikayette bulunarak olayı idari boyuttan adli boyuta taşımış
olmuş.

Tabii pandoranın kutusu açılınca ne çıkacağını hesap edememişler. Ben
böyle bir sağlık raporu almadığım ve vermediğim için bunun ne belgesi
var ne de tanığı, ayrıca benim aldığım gerçek raporu, dolayısıyla böyle
bir sahte rapora ihtiyacım olmadığını, ayrıca belgesiyle gönderdiğim
halde dosyamdan kaybedildiğini de kanıtlayınca sahtecilik olayı orhan
beyin elinde patladı ve bildiğim kadarıyla bu olaydan kendisi hüküm
giydi. Bu olaydan sonra hala kurum içerisinde kalmış olması da ayrıca
enteresandır.

Barış, Hilmi, Semih ve diğerlerinin de bu olayla ilgili benimkine benzer
bir hikayesi vardır sanıyorum.

Bu olaydan çıkarılacak dersler:
– Asla elinizdeki resmi belgenin aslını vermeyin, noterden onaylı
kopyasını gönderin, aslı elinizde kalsın. Mümkün değilse, noterden
onaylı bir kopyasını elinizde tutun.
– Postayla gönderilerinizi iadeli taahhütlü yapın ve belgesini saklayın.
– Başkasının kişisel kavgasına karışmayın, özellikle Bilal’inkine asla,
yoksa benim gibi 500YTL’ye ucuza(!) kurtulamayabilirsiniz
– Sihirli cümleyi unutmayın: “Avukatımı istiyorum!” :)

Kayseri – Isparta – Kaş


"Nereye gideceginizi bana 5 hafta onceden haber verin,
ona gore ayarlayayim"
AHahah, 5 saat oncesinden bile belli degil ki be guzel kardesim..
Bunun en guzel orneklerinden birini de bu haftasonu yasadik.

Kayseriye o kadar bilendikten sonra yola ciktigimizda
bile hala kafamizda tam bir plan yoktu.
Cuma aksam saat 2'de Levent(Levo the Red Kit),
Tankut (Fantom Tomket) ve ben kendim olaraktan yollara dustuk.
Gece 2'de yola zaten halihazirda perisan bir sekilde cikmisken
herhalde Afyon'a bile gelmeden patlariz, bir benzinciye cekip
uyuruz diyordum. 1 red bull, 2 red bull, 3 red bull, brownie-redbull,
domates corbasi-redbull seklinde cesitlemelerle sabahin erken
saatlerinde kendimizi ispartada bulduk. Hadi hemen yatalim 1-2
saat uyuyalim demeye kalmadan onden yola cikmis insanlar
da uyanip geldiler. Uyku yalan oldu tabii.

Perisan bir sekilde aglarken oraya kadar geldik Kenan'i
gormeden devam etmeyelim dedik.
Cumbur cemaat cok guzel bir dugun yemegi yedik.
Etli pilav kuru fasulye ve en inanilmazi, irmik helvasi supperdi!
Kim yaptiysa eline saglik, sezon basindaki festivalde de ayni
guzel pilav ve irmik helvasi vardi, bayilmistim, yine bayildim..
Neyse, o arada son meteo durumuna baktik,ve son
saniyelerde gelen bir gaz darbesiyle Kas'a gitmeye karar verdik.
Musade isteyip yola ciktik...
..ve ilk rampada benzin bitti!
bin kunduz! daha 10lt kalmis olmasi gerekiyordu, sallaya
sallaya ilk benzinciye kadar gittik biraz benzin alip devam ettik.
Abimler (bkz: Hakcalar) -Turkun dede ve Gokhan (bkz: Termiksi)
Ayri bi araba olarak biz biraz gezelim dediler.
Biz de anca Kas'a gideriz diyerek direk devam ettik yola.
Guneye dogru inerken sapagi kacirmisiz heralde, az sonra filan
derken "Antalya 30km" levhasini gectik. Nasil yani derken de
"Antalyaya hos geldiniz" levhasi ile bir darbe daha aldik.
Neyse, dedik uykusuzluktan patladigimiz yere kadar diyerek
devam ettik. Yolda tunektepeden ucan insanlari gorduk.
Indikleri yere ugrayip konustuk. Tandem yapiyorlarmis. Single
ucus icin 30usd (evet, "oha!") aliyormus yukardaki restoranin
sahibi. Elemanlar tandem yapiyorlar ama kasksiz filan
ucuyorlardi. Neyse, ordan da devam ettik yola. Kas 40km.
Arada bol bol muhabbet ettik, bir saat sonra Kas 38km
yi gorunce bir kez daha derinden sarsildik.
Oyle sagsolsolsagsolsagsagsolsag seklinde baya bir yol
alip sonunda Kas'a ulastik.
...
Uctuk, bira ictik ve eve donduk.
...

Alidağ XC Panorama

ctesi tahmin ettiğimiz üzere bulutsuz mavi termikli,
pazar günü ise yine aynı şekilde bulutsuz mavi termikli geçti,

ctesi genellikle hep 2800mt max irtifa oldu ama tomaarzo yakınlarında bir
noktada akın ile birlikte bir dust devil’in üstüne binip bi an için
3300mt’den inversiyonun üzerindeki masmavi gökyüzünü görebilmeyi başardık.

pazar günü ise inversiyon yine 2800-3200mt arasındaydı ama birçok defa
3800mt’lere çıkabildik.

Ctesi günü özay’ın sport2’si ile uçtum, üst limitin 10kg üzerinde olunca
zayıf termiklerde tutunmakta zorlandım ama 6m/s dustdevillere çok güzel
sardırıyo kanat. Bu arada o kanat hiç 50+ yapmamış daha önce onu da halledip
özay’a “50’si içinde” olarak geri teslim ettim kanadını :)

Pazar günü ise yurdaer’in apco lambada’sı ile uçtum, 75. km’lere kadar
rehavet içinde geçen uçuş, bir anda ivme kazandı.
Ben tam akın’ın yanına inmeye hazırlanırken arkadan kaptırmış gelen ziya’yı
görünce, yok artık ben inecem adam üzerimden geçecek, hayatta olmaz deyip
akın’ın termiğiyle yükselmeye başladım, heyhat, o deli ziya nası yaptı etti
geldi beni yakaladı namussuz ! nasıl dönüyor o termikleri anlamıyorum ?!
Baktım olacak gibi değil dedim telsizden bi gözdağı vereyim elemana:
“Olm ziya, termikte geçme beni, glide’da üzerim seni !”. Ben lambadaya
güveniyorum tabii, son termiğe kadar beraber gideriz, son süzülüşte basıp
geçerim, en azından namusu kurtarırız diye hesaplıyorum .. Bu arada ziya
72km’yi geçmiş, gittiği her km yeni DHV1 türkiye rekoruna sayıyo .. Neyse
tam biz gevşedik, fotoğraflar filan çekiyoruz, bi anda arkalardan kopup
gelen bir kanat belirmez mi, 10 km önce indi sandığımız selçuk arkalardan
kopmuş geliyo! şimdi selçukta telsiz yok ya, biz ziyayla ittifak kurduk,
“abi sen sink dön, selçuk termik var sansın gelsin patlasın” diye kumpas
kuruyoz aramızda :) Niyetim ziyayla selçuğu birbirine kırdırıp, son
süzülüşte de ziyayı ekmek şeklinde, heyhat yoldan fazla açılınca kafa
rüzgarına kalıp ziya önce patladı 90.km’de, biz kaldık selçukla başbaşa son
termikte … döeeenn dööennn ve güneş batışıyla birlikte son süzülüşe
geçtik, şimdi o da dhv2 tabii, ben bi yandan irtifa-süzülüş hesabı
derdindeyim, 100+ çıkar mı diye, selçukla ikimiz de full speed, frenleri
bırakmışız eller yanda kamufle rüzgar sürtünmesi artmasın diye, tam siper
bastık gidiyoruz, allahtan hava gayet stabil, türbülans yok, yoksa kanadı
elimize almamız an meselesi ..
Kafa rüzgarı yüzünden 100+’a yetişemeden 96.km’de yolun kenarına indim, ama
100+’ı yukardan gördüm, hemen az ilerdeydi, ühüüüühü ..
Ben selçuk’tan şüpheleniyorum, arkadan gelip bizi gaza getirdi, yarışıp
erken patlayalım diye, hain insan … Yoksa hem arkalara inip yola o kadar
yürüyüp hem de o kadar sırıtmazdı bence :))
Neyse, bari kişisel rekorumuzu tazelemiş olduk, yalnız bu ziya’yı nasıl
ekarte edicez onu bi düşünmemiz lazım yoksa adam sınır tanımıyo yani ..

Bu arada şu kanatsız günümde bana kanadını verip bu güzel uçuşu yapmamı
sağlayan yurdaer’e de teşekkür ederim, abi kanadın 96’sı içinde, boş geri
vermeyeyim dedim :)

100+

29.06.2005 Tarihli mesajım: Haftasonu 100+ geliyor !

Basınç düşük: 1005mb
Sıcaklık yüksek: 35-40 derece
Nem düşük: %20

Tahmini bulut tabanı: 4000+
Soaring index: Max (red zone da) yani convektif (dikey) hareket (termikler)
muhteşem
Yağış: yok

uzun zamandır bu kadar iyi bir hava tahmini görmemiştim !

Rüzgar: Hem denizliye hem de kayseriye uygun görünüyor, ama bana denizli
daha uygun gibi görünüyor, yarın bir daha bakıp ona göre rekoru nerede
kıracağımıza karar vermek lazım :)))


 

30.06.2005 Tarihli mesajım: Haftasonu 100+ geliyor !

Bugün itibariyle haftasonu meteo tahminim:

Dünkü basınç, sıcaklık ve nem tahminleri geçerli ve uygun. Bulut tabanı
4000+. Yalnız yer yer yüksek irtifa bulutlanması olabilecek.

Denizli:
– Ctesi: Batılı rüzgar hakim, hatta geçen seferki gibi burundan hafiiif
kuzeyli bile olabilir, kalkış verir ama tepeden kopmak zor olur. Öğleden
sonra yüksek irtifa bulutlanma ve konvektif yağış ihtimali var. Rekor
ihtimali var.
– Pazar: Rüzgar güney-batıya dönüyor ve patlıyor. Çökelezde en az 30km/h
esecek görünüyor.

Kayseri:
– Ctesi: Kuzey-batılı tatlı rüzgar hakim. Erciyes üzerinden güney, güney
batıya uzamak için ideal, yalnız 60-70km sonra torosları nasıl nereden
aşarız onun çalışmasını yapmak lazım.
– Pazar: Güney batılı tatlı rüzgarlar hakim. Sanırım geçen sene Kayseri
PWC’nin antrenman gününde 85 km gittiğimiz güne çok benzeyecek. Rekor verir
fakat ana yoldan ayrılmamız gerekecek, indikten sonra geri dönüş problemi
olabilir.

Benim tercihim, her iki günde de yağışsız uçuş ihtimali verdiği için
Kayseriye kaymış durumda.

Continue reading “100+”

Kayseri

Arkadaşlar, soran olursa ben hala kayserideyim ..

Bu haftasonu kayseriye rekor peşine gidiyoruz deyince sağolsun dostlar, “rekor kırmadan dönmeyin” diye mesajlar göndermişti de ..

Bişey değil, olay üstümüze ihale kaldı, zaten 100+ noteri olduk bi nevii, bi de meteoroloji tahminlerini de bize çaktılar, bu stresle daha ne kadar gideriz bilemiyorum yani ..

Cumartesi ali dağda hazırlandık bekliyoruz. Hava bi türlü çalışmak bilmiyor, bir gıdım termik rüzgarı, bulut yok piyasada .. millet çıkıp iniyor bi daha geliyor, biz bekliyoruz, bir çıkalım pir çıkalım, niyetimiz rekor ya hani ..

Anlaşıldı hava geç pişecek, ben dedim saat 3’te bu hava pişer .. Derken sayılı saat çabuk geçer, saat oldu 3, ufaktan başladı termik rüzgarı ..
Ziya çıkıyo gidiyo biyerlerden termik bulup tepemizde dönmeye başlıyo filan, dedim tamamdır, ziya yükseliyosa biz pwc yarışmacıları bölgeyi tanıyoruz, kanatlarımız performanslı filan haydi haydi yükseliriz, çekip çıktım 2. 3. sıradan.

Uçuşumun yorumsuz kaydını ziyanın formatta vereyim:

kalkis yapilan dag : Ali dagi Kayseri
kalkis yeri yuksekligi : 1750 m.
inis yeri yuksekligi : 1050 m.
max vario : -1.0
min vario : -5.4
max irtifa : 1750 m.
ucus saati : 2 dk.
gidilen mesafe : 100mt (aytemiz patlama alanı)
kanat : DHV2
pilot : Haftanın patlağı

Resmen baara baara patladım aytemize .. bi de hazırlanmışız astronot gibi, 2 kat eldivenler, polarlar uçuş tulumları, gps, vario, telsiz, müzik, her taraf kablolar, hatta iyi hızlı süzülelim diye 10kg’ya yakın su balast, indiğim yerde aç kalmayayım diye yiyecek vs vs .. Aytemiz sıcağında bi de sinirden ter boşanmaya başladı birden, eldivenleri filan çıkartıp nası fırlatıyorum yere bildiğiniz gibi değil. Tam kaskı da çalacam yere Cenk sağolsun yapma etme diyerek kurtardı valla ..

Aksi gibi de yaraya tuz banar gibi (to add insult to injury) millet benim ardımdan başladı mı yükselmeye ! Hadi yükseldin bi de dönmezler mi arkaya ! Hadi döndün bi de başlamazlar mı ovada krosa ! bittim ben arkadaş ! haftasonu özayın yanında çapa yapsaydım da o anı yaşamasaydım yani :)

Telsizden uçuşları takip ediyoruz, millet başladı ufak ufak ovada patlamaya, geriye bitek ziyanın sesi kaldı telsizde:
“abiler, beni ellemeyin, ilk krosumu gidiyorum, gidecem ben!”
Hadi ben patladım, kardeşim bu grupta cool babası var, yurdaeri var, uğuru var, ziya’ya gelene kadar var oğlu var, siz neden patlarsınız bre !

Yok abi ben çamur atmadan duramayacağım ve Gin amcanın özlü bir sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim:
“Cross country comes by chance”

evet ctesi aytemize patlayarak haftanın patlağı ödülünü elime almış
olabilirim ama bir gün daha var di mi ?

pazar günü uyanır uyanmaz ilk iş havaya baktım, uzaklarda erken bulutlar
oluşmuş bile ..
millete diyorum geç kalmayalım,
“dün de erkenden çıktık 5 saat tepede piştik” diye cevap geliyo ..
neyse biz yine çok geç olmadan alidağdayız, etraf ufak ufak bulutlanıyo, ben
de vakit geçirmeden hazırlanıp öyle beklemeyi tercih ediyorum. Bulutlar
alidağın üzerinde oluşmaya başlayınca ben de çıkacam, plan bu ..

Bu sefer önden Yurdaer çıktı .. ben hiç bir kanadın bu kadar hızlı çöktüğünü
görmemiştim, hatta bi ara bastırıcıdan dolayı ufak bi kapanma bile oldu ..
amanın ..
İkinci çıkan Uğur oldu, rüzgar hafif sollu geliyo, termik de oradan
kopuyodur diye önce sola gitti gözden kayboldu, bulamayınca çökerek sağ
tarafa gitti, tepenin sağ açıklarında bişeyler bulur gibi oldu başladı
dönmeye ..
Ben de son hazırlıklarımı yaptım, baktım uğur hala dönüyo, fırladım uğurun
peşine, hani garanti termik ya !

Uğur’un bi elli metre altında aynı hizaya geldim, ee hani termik ? baktım
uğur da dönmeyi bırakmış deli danalar gibi etrafta aranıyo. Bu arada zaten
rüzgar soldan geliyo, biz de tepenin sağına gitmişiz, geri dönüş mümkün
değil. Termik bi vuruyo sonra daha da rüzgar altına kaçıyo, biz kovalıyoruz
uğurla: iki tur dön, kaybet, rüzgar altına git bul 2 tur daha dön …

Biz böyle böyle iyice tepenin rüzgar altına, yani bastırıcı ve rotor
bölgesine girdik, allahtan irtifamız var da tırsmıyoruz ama bu türbülans ve
kuvvetli rüzgar zaten zayıf olan termikleri iyice dağıtıyor, tam dönmeye
başlarken kaybediyorsunuz ..

Kalkış seviyesinin yaklaşık 100-200metre altında tutunmaya çalışarak tepenin
arkasına (araba yolunun tepeye bağlandığı yere) kadar debelenerek geldik.
Bakıyorum olacak gibi değil, orada yer seviyesi de tepenin ön tarafından
yüksek, yere pek bişey kalmamış durumda, biraz daha rüzgar altına gidersek
tepenin yolundan iyice uzaklaşıcaz, patladığımız bi yana bi de eşşekler gibi
yürümemiz gerekecek. Zararın neresinden dönsek kardır bari yürümeyelim deyip
ben yola insem diye düşünürken Uğur’un “abi buldum termiği gel gel” sesi ile
başladık yine dönmeye. Bu sefer hedef başakpınar … arada biyere patlamamak
için kasıyoruz yani ancak .. tabii yine termik dağılıyo filan, bende sinir
minir kalmadı, tutmayın beni, inecem ben modundayım ..
İttire kaktıra başakpınara vardık, dedim buradan çıkarsak ne ala yoksa
buraya indik ..bişeyler bulur gibi olduk ama yine kaybedince uğur kalan
irtifasıyla ana yola yetişmek için uzadı. Ben daha kötü durumdayım, ana yola
da yetişemeyecem, dedim ben başakpınara patlayayım. Tepemiz her taraf bulut
dolu ama yere güneş vurmayınca termik de kopmuyor meret !

Derken başakpınarın üzerinde az bi irtifa kala güzel bi termik buldum,
kaybedecek bişey yok, sardırdım dönüyorum. Böylece ana yola uğurun yanına
yetişirim diye ümidediyorum. Hani amacımız şööle güzel uygun bi yere
patlamak, yoksa ööle kros mros değil yani :)

Neyse ana yola da geldik, ama artık irtifa kaldı bi 100 metre bişey, ben
artık uzun ve yumuşak bi tarla seçmeye çalışıyorum, yer hızım 60-70km/h,
aşağıya bakıyorum tarlalarda başaklar rüzgardan dalga dalga !
Tam bi tarla beğendim, varyo ötmezmi ! dönermisin dönmezmisin hadi bakalım

Dedim nasılolsa yolun üzerindeyim, ha 15kmden dönmüşüm ha 20kmden, bi
döneyim bakayım ..
Klasik kayseri: ovada alçalırsın, inişe 100metre kala ne ölürsün ne
yaşarsın, döneee dönee gidersin .. Aynen de öyle oldu, bi buldum bi
kaybettim derken 3-5km gittik rüzgarla döne döne ..
Dedim bundan sonraki termikle çıktım çıktım yoksa kesin patlayacam artık,
bir sarıldım termiğe, yatırdım kanadı sağa, gözüm kulak ucumda, kulağım
varyoda, kitlendim termiğe. Namussuz arada sırada merkezi kaymış gibi feyk
atıyo ama yemedim bu sefer, dönüşü hiiç bozmadan devam … arada zayıflıyo,
artıyo filan, ben böyle böyle bulut tabanına kadar yarım saat hiç bozmadım.
Bu arada Akınla konuşuyoruz, dur bekle koptum geliyorum diyo.
Akın bu biliyorum gelir, yakalar ve geçer hatta .. dedim ben mevlana oldum
dönüp duruyorum, sen gel bekliyorum. Heyhat, cool baba yeni kanadına
alışamamış olacak, ovada patladı.
Yapacak bişey yok, tepedekilerle konuşuyorum, sen kaç kendini kurtar, burada
hava patladı filan diyolar, bakıyorum önüm açık, devam ..

Yer hızım 60-70km/h, her taraf bulut dolu, dedim bu sefer tutturdun hakan
olum devam, 100 geliyo ..
Oto-gazı hallettik, amma ve lakin termikler tutukluk yapıyo, bulutun altı
kapkara, termik yok ! iyice altına giriyorum, çekmeye başlarsa kenarına
kaçarım diye ama nerdee…
Termikler sıfırlanıyo, hele bi bırak da uzamaya çalış, bi anda -5m/s ile
düşmeye başlıyorsun .. hal böyle olunca sıfır da olsa dön baba dön, bi hal
olduk yani ..

Neyse uzun sürmedi, ufukta pınarbaşı göründü. önünde bir baraj gölü,
arkasında güzel bir tepe. Baraj gölünün üstü mavi, anlaşılan termik
çalışmıyo .. dedim ben bulut tabanından şu pınarbaşının arkasındaki tepeye
uzayayım, yolda da irili ufaklı çıkıntılar var kesin yolda bişeyler toplar
postu tepeye bi attıkmı 100+ hemen tepenin ardında :)

Yav kardeşim, hiç mi vurmaz bi termik yaa, 15km süzüldüm tepenin eteğine zor
yetiştim, alçak kaldık tabii, hadi hadi diyorum bi termik be noolur bee, bi
iki vurur gibi oldu, yere yakınım, rüzgar haywan gibi, bi döneyim dedim tam
arkaya dönüşte termikten de düştüm, allaam olmuyo olmuyoo. Bi yandan yere
bakıyorum, otlar rüzgardan başını kaldıramıyo, heryer taş toprak, dedim
burda inişte bi sürüklenirsek tam zçarız, etrafta bi insanoğlu yok, olsa ne
yazar ya …
Kasmalıı mı kasmamalııı mı … (Bülent Ortaçgil makamında okunacak)

Ve bir 100+ daha parmaklarımın arasından kayıp giderken, ben de ana yoldan
epey bi uzakta iniş yapmak zorunda kaldım. Bi yandan haywan rüzgarda tek
başıma kanat katlamanın ne kadar zor olduğunu uygulamalı olarak hatırlarken,
diğer yandan “ulan elimden ucuz kurtuldun, bu kadar kolay bırakmazdım ya”
diye 100+’a saydırıyorum, delimiyim neyim ben yaa.

Neyse yola bi 5 km yürürken aklım başıma geldi biraz, dedim bu kadar kolay
olsaydı zevki olmazdı zaten, hem bi dahaki sefere belki gurup halinde
yaparız 100+’ı daha zevkli olur,
di mi ama :)

Haftasonu denizli – beydag – bozdag

ctesi çökelezdeyiz, hertaraf deli bulut, rüzgar limitlerde, bulut tabanı düşük, hava acaip soğuk. Ahh zççç dedik ama 2 saat sonra gökyüzü mavilikleri belirmeye başlayınca hazırlanıp çıktık.
Ben, Isa, Özay havadayız, tepenin önünde kazıyoruz, aşağıya bi de baktım ki geri kalan 10 kişi çantalara yaslanmış oturmuş bizi seyreyliyolar, sanırsın bizi seyretmeye gelmişler .. Bulut tabanı yapıp başladım beklemeye, bırak diğerlerinin de havalanmasını, özayla isa da top land yapıp tepeye inmez mi ? Hava gittikçe güzelleşiyor bi yandan, ben artık yalvarır oldum aşağıdakilere telsizden, noolur gelin diye ..

Sonunda özay ve levent geldiler yanıma, birlikte dönüp bulut tabanı yaptık beraber, en azından bu kısmı o kadar keyifliydi ki, buna değdi doğrusu.
Arkadan ömer de bize katıldı havada ve hepbirlikte büyük çökeleze doğru uzadık.
Fakat rüzgar batıdan 20-30 esiyor ve bizi büyük çökelezin doğusuna rotora ve bastırıcıya sürüklüyor durumu vardı, herkes baara baara inmeye başladı teker teker. Ben daha önce de benzer bi durum yaşamıştım batılı rüzgarda, bu sefer yol iz olmayan biyere patlamayı göze alıp büyük çökelezin batıya bakan sırtlarına yamandım, orada mutlaka bissürü termik bulurum diye, heyhat, az daha büyük çökelezin zirveye iniveriyodum …
kazı kazı derken zor bela oradan koptum, nereye gitsek derken, hem irtifada güneyli rüzgar var kuzey doğuya atıyo, hem de baklan ovanın üzerinde mavi (termiksiz) bir bölge var, ben de çala doğru uzadım ama yine kuvvetli batı rüzgarına yenik düşüp çivrile 20km filan kala beyilli köyüne indik ..

Akşam hava durumuna baktık kuzey rüzgarı veriyo, dedik çökelezden ekmek çıkmaz, biz hem dönüş yolunu kısaltalım hem de daha önce uçmadığımız bir yer keşfedelim diye Beydağ’a gittik. Beydağ, Bozdağın güneyindeki sırtların, aydın dağlarının doğu tarafı. 1500mt irtifalı çok güzel bi kalkış noktası bulduk, tam mutlu olacaz, telsizden hilmiyi duyduk:
“Arkadaşlar ben çökelezden kalktım, 3000mt’deyim yer hızım 80km/h, çivrile uzuyorum”
arabada derin bi sessizlik … bi anda suratlar asıldı filan bi görseniz … herkes çökelezi bıraktığımıza bin pişman …
neyse biz eldekini değerlendirelim bari deyip başladık uçmaya, millet çıkıyo top landing yapıyo filan, tam mutlu olacaz bu sefer de yurdaer:
“ben bulut tabanındayım, çivril semalarındayım, çok yoruldum inecem galba ..”
acımızı kalbimize gömüp başladık gaz vermeye:
“abi sakın inme bak, çivrili geç sağa dön, az ilerde dinar var, hadi kolay gelsin”
Derken, karşımızda bozdağda uçan izmirli pilotların sesleri gelmeye başladı, hatta bi tanesinin vox’u takılınca uçuşu naklen dinledik bi süre ..
Önümüzde izmirliler krosa çıkmış, biri alaşehire gidiyorum diyo, arkamızda çökelez tayfası biz çivrile geldik diyo, biz istanbul tayfası kafayı çizicez arada :)

Neyse bu haftasonunu da kazasız belasız (!) atlattık, 100+ icin hala umit var :)

İzmit & İnönü C tepesi

Bu haftasonu cümbüş cemaat bi minibüs tutalım, abantta yayalım planımız, 20
kişinin 4 kişiye düşmesi sonucu elimizde patlayınca, biz de kalan sağlar
olarak bi arabaya doluşup düştük yollara.

Hava tahmini:
– Ctesi kuvetli kuzey (Ormanlı ve abant dışında gürle, manisa, inönü,
ankara, vs için patlak gibi)
– Pazar mutedil kuzey, kuzeye bakan heryer için uygun görünüyordu

Planımız:
– Ctesi İzmit’te doğantepe yakınlarında eskiden gittiğimiz bir yeri yeniden
keşfetmek
– Akşam izmit, gürle, abant, vs biryerde kamp kurmak
– Pazar ise abant, gürle, inönü (hatta birileri kayseri dedi!) gibi biyerde
uçmak

Güzel başlayan günümüz, İzmit’e varmak üzereyken Ankara’dan gelen gayet kısa
ve öz bir sms ile endişeli bir bekleyişe dönüştü:

“O gün, bugün !” (100+’ı kastediyor)

Haaayyıııııırrr, bizsiz olamaaazzzz diyerek hemen mesajı gönderen Gazi’den
Yılmaz’ı arayıp hava durumunu sorduk. hava hiç de patlak değilmiş ve cümle
alem tepede hazır, termik bekliyormuş, peki kimler var diye sorunca saymaya
yiğit’le başladı biz gerisini dinlemedik bile, hemen “gettiiiii gettiiiiii,
başkasına yar oldu gül gibi 100+” diye ağıt yakmaya başladık cümleten :)

Daha bunun acısını sindiremeden bu sefer de denizliden isa’nın mesajı geldi:

“Bugün TC rekoru kırılıyor: Hilmi az önce bulut tabanından pamukkaleyi
terketti”

Kardeşim ben “100+ noteri” miyim ? Hiç acımanız yok mu sizin ? Olmuyo ama
bööle nispet yapar gibi ! hatta “gibi”si fazla yani .. biri yarışma kanadı,
diğeri 2-3 kanadı almış fırsat kolluyo, haksız rekabet kardeşim ! adaletin
bu mu dünya … ühüüü ….

Neyse yapacak bişi yok, biz arabada “allaahımm kör et beenii” arabesk
şarkısını içimizden mırıldanarak izmitteki tepemize vardık.
Kalkış güzel, rüzgar patlak, termikler gani, iniş dandik, arkası izmit
ormanları … Bulutlara bakıyoruz, yukarda rüzgar limitlere yakın, kalkışta
termiklerle birleşince patlak .. Kalkarsın, kalkmazsın derken, baktım millet
beni kesiyo:

– “Sen kalk, biz seni havada seyredelim, geriye sürüklenip patlamazsan belki
biz de geliriz”
– “anan güzel mi ?”
– “efendim ?”
– “yok bişi …”

ardından, bildiğiniz “rüzgarsalağı” konumunda ben hazırlanmaya başladım,
biyandan ağırdan alıp rüzgarın darbelerini gözlemliyorum, diğer yandan
kalkışın arkasındaki ağaçların içinden geçersem daha nereye giderim diye
bakınıyorum ..

Öteyandan cümlealem memleket sathına yayılmış 100+’ın yarısını çoktan
geçmiştir diye düşünceler beynimi kemiriyo ..

Neyse iki termik arası, rüzgarın limitler dahiline indiği bi anda ters çekip
çıktım, daha önüme dönemeden kalkışın 10 mt üstünde, önümü döndükten sonra
50mt üstünde, bi dakka sonra 500mt üstündeyim, hafiiiif ampül durumları var,
speedi usulca yokluyorum yerinde di mi diye .. Biraz gezindikten sonra
çağırdım levent’i o da hazırlanıp geldi yanıma, beraber 1300mt’de terkettik
tepeyi. En azından ötede biyerlerde inişe daha uygun geniş bi arazi buluruz
diye düşünerek, yuvacık barajının üzerinden batıya, gölcük’e doğru uzadık.
Ben hem arabayla bizi kolayca alabilecekleri hem de güvenli şekilde
inebileceğim bir yer bulunca oraya kitlenip iniş yaklaşmasına başladım, adi
levent arkamdan gelirken bi termik bulmuş, çaktırmadan dönüyo ..
neyse ben indim, bakıyorum levent nereye patlayacak diye, göremeyince
telsizden seslendim,
– “ben 1400mt’deyim, devam ediyorum” diye cevap geldi ..
tamam lan bi de sen vur …
ben acılar içinde kanadı toplarken gökhanla ali de geldiler, hep beraber
levo’nun peşine düştük .. adam 70 km/h yer hızı bildiriyo, yakalayabilirsen
yakala …
Neyse sonunda iniş opsiyonlarının azaldığı bi bölgeye gelmiş de 17 km sonra
indi adam, yoksa yalovayı dönüp gürle’ye gidecek utanmasa !

Levent’i de gölcük çıkışından aldıktan sonra, Yuvacık’ta Gökhan’In tanıdığı
bir yere, alabalık yemeye gittik, şelale içinde nefis bir yer: alabalık,
fırında kaşarlı mantar, çoban salata, muhlama nefis .. kendimizi gastronomik
zevklere vurduk, bi yandan da akşam ve yarın naapsak diye konuşuyoruz.
Abant iptal, dedik bu akşam gürleye gidelim kamp atalım, sonra pazar sabah
erkenden yola çıkıp inönüye gidelim … hani olur da inönü’den kütahya
taraflarına bişeyler yaparız, namusu kurtarırız filan ..

Hemen açtık ismet’e, hava durumunu sorduk, pazar günü için bize ümit verince
anında gaza geldik, gürleyi de satıp direkt inönüye basma opsiyonunu
tartışırken arkadan biri “ya acaba yarın sabah gürle’den bi sorti uçup
öylemi yola çıksak” diyince ben kopup “ne gürlesi be ya, düz uçarsın inersin
orda” diye patlayıvermişim .. bütün yol boyunca benimle maytap geçtiler
adiler, gık desem “ne gıkı be ya, uçarsın inersin orda” diye ekleyiverdiler
bütün yol ..

Bu arada özaylarla konuşuyoruz, onlar da sağolsunlar bizden daha gazman
adamlar, biz de geliyoruz inönüye deyince biz iznikten bilecik’e devam
ettik, özaylar bir saat arkamızdalar. Sanırsın haçlı seferi düzenliyoruz,
inönüye 100+’a gidiyoruz ..

Geceyarısı vardık inönüye, gerçi pek ümidimiz yok ama, bir soralım diyerek
thk tesislerinin kapıya dayandık, nizamiyedeki osman abi’ye “biz yarın
uçmaya geldik, izin verirseniz burada kamp kuralım” diye ricamızı ilettik, o
da bi dakka aracı içeri alın ben nöbetçi amire haber vereyim diye bizi buyur
etti. Neyse nöbetçi amir Yusuf geldi, dedik “kusura bakmayın habersiz geldik
ama mümkünse kamp kuralım”, o da dedi, “kamp dahilinde kamp kurmak yasak ama
siz buyrun tekamül koğuşunda kalın ?”
Gerçi niyetimiz kamp kurmaktı ama bu misafirperverlik karşısında geri
çevirmeyelim dedik, koğuşa yerleştik.

İnönü’de biz gitmeyeli ortam baya değişmiş, bugüne kadar hiç olmadığı kadar
iyi karşılandık. Nöbetçi amirler Yusuf, Ferdi ve diğer bütün personel bize
inanılmaz derecede yakın, samimi davrandılar ve ellerinden gelen her türlü
yardımı esirgemediler, buradan kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.

Bize sertifika sormadılar ve uçmayın demediler, ama sigortamız olmadığı
gerekçesiyle, acil durumlar dışında uçuş ve inişlerin kamp dışına
yapılmasını rica ettiler, bu arada uçuş güvenliği gerektirdiği taktirde
tabii ki iniş için kamp alanını kullanabileceğimizi de eklediler. Biz
inenleri toplaması kolay olsun diye kamp alanı dışında yolun kenarındaki boş
tarlalara indik zaten ama kamp alanına indiğimizde de sorun olmadı .. Bu
uygulamayı mantıklı bulmasak da, bunun eleştirisini bu kuralı koyan
yöneticilerle yapmak gerektiğini bildiğimizden, bize yardımcı olmaya çalışan
personelle herhangi bir tartışmaya girmedik, karşılıklı anlayış gösterdik.

Neyse, pazar sabah erkenden kalkıp büyük gün (!) için hazırlanmaya başladık,
hemen tepeye çıkıp kahvaltı için kamp malzemelerimizi ortaya döktük, ayıptır
söylemesi peynirli sucuklu yumurta nefisti, çayın yanında yanında zeytin,
domates, hıyar, biber herşey vardı. Gökhan ile Ali sağolsunlar portatif
masamıza kadar herşeyi düşünmüşler :)

Bursa’dan Nihat da tepede bize katıldı. Daha termikler pişmemişken inönüden
ilk defa uçanları önden saldık, havada bişey yok, hemen indiler, gidip aldık
hadi bi sorti daha derken saatler öğlene yaklaşırken hava ha pişti ha
pişecek diyerekten biz de başladık hazırlanmaya ..

Bu arada dün akşam bizi karşılayan yusufa hava tahminini sorduğumuzda yarın
cephe girişi var yağış bekliyoruz diyince bir kez daha yıkılmıştık ama
etrafa bakıyoruz uzaklarda pofuduk kümülüsler oluşmaya başlıyor, herşeye
rağmen ümitliyiz.

Hatta o kadar ümitliyiz ki, bize uçuş planımızı soran ferdi’ye, akşam
yemeğine yetişemeyebileceğimizi, kısmetse akşam yemeğimizi afyon ikbal’de
yemeyi planladığımızı anlatıyoruz :)) Ferdi de bize inince sağsalim
olduğumuzu haber vermemizi rica ederek iyi uçuşlar dileğiyle uğurladı.

Saat 1’e gelirken biz yaklaşık bir saattir tam takım hazırlanmış,
kasklarımız kafamızda, gps’lerde afyon ikbal 117 km “goto”lanmış (gazdayız
biraz:), gözlerimiz kocaman rüzgar kaskında, ter ve ümit içinde termik
çevrimlerinin başlamasını bekliyoruz.

Heryer kümülüs bulutlarıyla dolmuş, birtek inönünün üzeri masmavi ! Kanadı
tepeye çekecek kadar bile rüzgar bi geliyo bi gidiyo, biz kafayı çizecez
nasıl olur diye …

Derken levent dayanamayıp çekip çıktı ve C tepesinden en hızlı inen pilot
oluverdi :) Böyle arada sırada bi termik gelir gibi oluyo ama biz kanadı
çeker çekmez puf diye gidiveriyo .. şaka gibi yani .. bi ara hah geldi
termik diye ben de çıktım, kazı kazı yok bişey hemen aşağıya patladık tabii,
neyse bi daha çıktık, hava iyileşir gibi oluyo, daha önceki uçuşlarımdan
bildiğim noktalardan toplaya toplaya zor bela bi top-landing yapmayı
başardım.

Biz böyle hava ha pişti ha pişecek diyerekten herbirimiz en az 3-4 sorti
patladıktan ve saati akşamüstü 4 filan yaptıktan sonra
– “hadi abi ben acıktım, şu ikbale gideceksek gidelim, geç kalıyoruz”
esprileri ile gülerim ağlanacak halimize modundayız.

En son akşamüstü inönünün meşhur yelken rüzgarı başladı da aşağıya
patlamadan C tepesi, B tepesi biraz gezinebildik, ama tepe üstüne 400-500
mt’den fazla çıkmak nasip olmadı.
Akşamüstü gelen ismet’in de doğruladığı gibi yemyeşil inönü ovası,
barındırdığı nem yüzünden ısınmayı güçleştirdiği için heryer pofuduk bulut
kaplı olduğu halde inönü bölgesinin termiksiz kalmasına sebep oluyor.
Tarlalar sararıp termik üretmeye başlayıncaya kadar inönüden afyon ikbale
gidemeyeceğiz galiba :)

Uçuşları bitirip, adam başı 6 ytl yatak ücretlerimizi de ödedikten sonra,
bözüyük ömür’de güzel bir akşam yemeği yiyip evimize döndük.

Biz inönü’de patladık, ankara ve denizli ne yaptı acaba diye merak ediyoruz
bu arada, gerçi kara haber tez yayılır derler, bi ses çıkmadığına göre bu
sefer de kaptırmadık 100+’sı diye düşünüyoruz ama ne oldu nasıl oldu bi
deyiverin, merak ediyoruz yahu ..

SDU – Egirdir festivali

Öncelikle başta kenan olmak üzere festivalde emeği geçen bütün SDU’lu
arkadaşlara çok teşekkürler.
Ulaşım ve yemek gibi görünen birçok hizmetin yanısıra çok da göze batmayan
ama katılımcıların mutluluğunu arttıran diğer servisler de mükemmeldi.
Özellikle akşamları ateş başlarında bıraktığımız çöplerin toplanması,
Market hizmetleri,
Organizasyondan birilerinin sürekli kamp alanında bulunması,
Sürekli tıkanan tuvaletlerin açık tutulması,
Şehirdışı gelen-gidenlerin transferi
Kumsaldaki masum pilotların göle atılması
Kamp-iniş alanı arasındaki transferler
ve benim belki de farkında bile olmadığım birçok sorunun halledilmesi için
canla başla çalışanlara sonsuz teşekkürler.

Biz cuma akşamı vardık eğirdire. Ctesi sabah ilk otobüsle çıkanlardan birkaç
kişi, arkadan hakim güney bastırmadan, günün ilk termikleriyle havalanıp
uçma imkanı buldular ama daha sonra kuvvetlenen güney rüzgarı uçuşa imkan
vermedi.
Uçamadığı için habire bol kase güzel yemekleri mideye indiren pilot
güruhunun yemi fazla gelince, plaj voleybolu gibi masum aktiviteler bu
enerjiyi absorbe edemedi ve hangi takım karşı takımdan daha fazla adamı göle
atacak yarışması başladı.
Bazı masum pilotlar, hatta misafir yabancı pilotlar bile arada kaynadı,
kaynatıldı :) Direnerek kaçmak isteyenler ıslanmakla kalmayıp sadece daha
fazla hasar gördüler. Burkuk ayak bileği, yırtık giysiler, ıslak cep
telefonları bunlara örnek. Suya atıcı gurubun kararlılığını ise kaçağın
mayosunu uçarak havada yakalayarak donsuz kaçmak veya suya atılmak arasında
acımasız bir seçim yapmak zorunda bırakan sevgili levo belirlemiş oldu !
Sıra bana gelince ben direnmedim, zaten girecektim :)

Pazar günü ise son umutlarımızı otobüslere doldurup tepenin yolunu tuttuk.
Yine sakin bir hava, önden hafif termik çevrimleriyle kalkan öğrenciler …
Kalkışlar son derece seyirlikti, Kenan’ın bizzat “Take-off şeysi”liği
yaptığı kalkışta, her kalkış ayrı bi heyecan firtınası estirdi. Koşarak
kayalıklarda seken mi istersin, ağaçların içinden geçenler mi … En popüler
hareket ayağı yerden kesilince hemen oturuvermekti, ve çoğu buna pişman oldu
:) Oturduktan sonra yere değmemek için kanadı stall’a kadar kasanlar,
tribünlerin yüreğini ağzına getirdi.
Kalkışta en büyük stresin eğitmenlerin omuzlarında olduğunu gördüm. Artık
kendi uçamadıklarını bir yana koymuşlar, 4 gündür uçamayan öğrencilerine tek
bir uçuş yaptırabilmek için canla başla çalıştılar. Bu çok zorlu kalkış
koşullarında öğrencilerine gecikmeden anında doğru komut verebildiklerini
görmekten de çok mutlu oldum.
Bu arada zorlu kalkış koşulları sadece öğrencileri değil diğer pilotları da
vurdu. Bir çoğumuz ancak ikinci denememizde, incinen karizmamız ve
burnumuzdan damlayan alın terimizle kalktık :) Kenan’ın kalkamayan usta(!)
pilotlara megafonla “ben sana böle mi öğrettim” diye takılması süperdi :)

Ben zor bela kalktıktan sonra ilk farkettiğim şey, kanadın kulak ucuna
koyduğum kameranın kablosunun kulağa giden stabilo iplerini birbirine
dolayıp büzmüş olduğuydu. Hay bin kunduz !. İpleri bayaa bi çekiştirdikten
sonra baktım açılmıyo ama kanadın aerodinamiğini de pek etkilemiyordu, dedim
devam .. Herkesin ilk termik için gittiği bölgeye gidip kazımaya başladık.
Bu arada sanırım hacettepe sinan (kırmızı beyaz vibe) da saatlerdir
tepemizde dönüp duruyo akbaba gibi, yanına gidip biraz foto, görüntü filan
almak derdindeyim. Neyse bi 5-10 dakka kazıyarak bekledikten sonra bir
sonraki termik çevrimine binip kalkışın hizasından +5m/s ile geçerek sinanın
yanında vardım. O da sıkılmış olacak, yanıma geldi ve beraber bulut
tabanında fotoğraf video çekimlerinde bana modellik yaptı sağolsun.

Bulut tabanı 2300mt, termikler bol ve gani, başladık gelecekleri beklemeye.
Bu sırada tutunamayıp iyice çöken ve inişe doğru giden termiksi arkadaşa
cool babayla beraber habire gaz veriyoruz, zayıf termikte tutunamıyorum,
bırakın beni inecem, yetti gayri diye feryat ediyo bi yandan, biz diyoruz
valla bırakmayız, kesin çıkarsın yukarı, sakın vazgeçme filan .. neyse zor
bela ittire kaktıra çıkarttık termiksiyi de yukarı :)
Bu sırada aşağıdan Levo, Yurdaer, Taylan sardırmış geliyolar. Gelenlerle
bulut tabanında buluşup hep beraber kuzeye uzadık. Yarı yolda zayıf bi
termikte beklerken arkadan Göksel de bize yetişti. İlk hedef Bedre köyü
üstündeki kayalıklar. Taylan tepede kalmış, sinan sink’i yiyince motivasyonu
kaybedip kampa inmiş, biz 4-5 kanat kayalıklara zor bela vardık, başladık
kazımaya .. hani inmiyoruz ama beklediğimiz termikler de gelmiyo bi türlü ..
kazı allah kazı derken yurdaer, levo ve mustang indiler, Göksel ile ikimiz
hala kazıyoruz ama durum parlak değil. Hakim rüzgarı kestirmek zor, dağ-vadi
sistemleri içinde rüzgar habire değişiyor, her yöne kafa rüzgarı olur mu
kardeşim ! Derken, kalkışın üzerine çıkmış bu sefer de soğuktan yakınan
(mutlu olmuyo bi türlü:) termiksi müjdeyi verdi: “dayanın üzerinizde bi
bulut oluşuyo”. ve biz göksel ile +5 +6 termiklerle tekrar 2300 mt’lerdeyiz.
Fakat bi gariplik var, hakim rüzgar değişmiş, yamanmayı düşündüğümüz (bedre
ile barla arasındaki) sırtlardan bizi göle doğu itekliyo .. Daha sonra
kalkışta ve inişte görülen dust-deviller de bu rüzgar değişimini destekledi.
Peki şimdi napcaz ? Ya göle doğru sürüklenecez, ya da full speed tepeye
doğru yaklaşıp, tepeye yakın bölgedeki rüzgar gölgesinde ilerlemeye
çalışıcaz. İrtifamıza ve tepeye olan mesafemize güvenerek rotorlu bölgeyi de
sallanarak geçtikten sonra maalesef başka termik bulamayarak Göksel ile
birlikte Barla köyü girişindeki benzinciye patladık, buna da şükür, kısa
günün karı diyerek geri döndük. Umarım bu uçuş daha iyilerine vesile olsun.

Bi ara fotoları da koyup haber vereceğim

Bu arada bizim gözümüz havada, her haftasonu krosun yolunu gözlüyoruz, her
an bi sürpriz yapabiliriz, XC sevdalıları teyakkuzda olsun, haber vermeden
krosa gidenler nabööle olsun :)

Çökelez 68km

Geçen haftalarda Yasin’in 30km ile sezonu açmasi ile ortamda olusan gaz sikismasini bosaltmak için haftasonu ani bir sekilde çökeleze gitmeye karar verdik.

Aslinda haftasonu planimiz çanakkale – saroz taraflarina bir kesif gezisi yapmakti ama hem bazi uçucu arkadaslarin uçmaktansa düsmeyi yeglemeleri hem de “olm bak çökelez çok iyi görünüyo bu haftasonu, gitmez de iyi bi krosu kaçirirsak karismam” tehditleri biraraya gelince cuma günü çok ani bir sekilde çökelez fitili ateslenmis oldu …

Ayni saatlerde izmir yöresinde de birtakim gaz sikismalari oldugu fakat fitilin tutukluk yaparak ateslemeyi engelledigi duyumu aldik. Hizli bir telefon trafigi ile biriken gazlar birlestirilerek konsantrasyon artirildi ve fitil ateslenerek yola çikildi.

Bu arada özellikle ankara yöresinde yeterince gaz birikimi yapilamadigi için olsa gerek, fitili birkaç kez ateslediysek de basarili olamadik. Bu aralar racon gaz kaçiriyo diye duyumlar aliyoruz bilemem durum nedir :)
Isin Asli, ankaradan sadece bir kisi katildi bize, yani koca ankaradan çika çika tek bi “xrosser” çikti, bilemem artik, racon racon nereye kadar ?

Herzamanki gibi yörük otele kapagi attiktan sonra hepimizde bir “hava patlak mi olacak” korkusu vardi. Daha sabah uyanir uyanmaz görüdgümüz bol miktarda cumulus bulutulari havanin erken gelisip biz gidene kadar patlama riskini müjdeliyodu.
Neyse biz yine ali abemizin minibüsüyle çökeleze vardik, hava tam tahmin edildigi gibi batili (çökelezde sagdaki burundan) geliyordu. Tepemizde cumulusler, hepimizde bi heyecan ..
Neyse hazirlanip birer birer çikmaya basladik, en önden asli firladi gitti, bi daha baktigimda bulut tabanindaydi, arkasindan kagan ile cumhur kalkip bize termigin yerini gösterdiler, arkalarindan ben kalktim, cumhurun altindan sardirdim termige, tatu’yu önce alttan sonra da üstten bayaa bi inceledim, ama üstten daha iyi görünüyo, güzel kanatmis, çok hos bi dizayni var :)

Arkamizdan kalkanlari da bekleyelim dedim ama bulut tabani düsük, 2300mt, ve inversiyonun altinda (2000mt) tutunmak çok zor, baktim ön gurup da ufaktan uzamaya basladi, irtifayi iyice kaybetmeden ben de gideyim peslerinden dedim.
Önce baktim cumhur açildi iyice açiklarda termik aramaya basladi, kagan basti önden roket gibi gidiyo, dedim bro’yu takip edeyim, gitti o da bayiralanin oraya biyere iniverdi, arkama baktim gelen yok, mecburen patlamamak için daha önceden belledigim termik noktalarinin üzerine kadar gideyim patlarsam da yüyürüm artik napalim dedim, son anda bi termikle yeniden bulut tabani ..

Oradan hadi bakalim süzülelim nereye kadar deyip Çal üzerine gittim, orada da yine alçak kalip tirmalayip çiktim, bu böyle Çal’dan Çivril’e kadar 4-5 defa tekrarlandi, bulut tabaninin düsük (max.2600mt) olmasi ve 2000mtdeki inversiyon ortalama hizi düsüren bi etken oldu.
Çivril semalarinda bir karar vermem gerekti, Usak tarafi mi yoksa Dinar tarafi mi ? Dinar tarafindaki tepeler daha yüksek oldugu için bu düsük bulut tabaniyla asmak zor olur deyip usak tarafina döndüm.

Saate baktim günbatimina 4 saat var, gps’e baktim 100+’a 40km var, nasrettin hocanin göle maya çalmasi gibi, “ya tutarsa” deyip yola devam ettim.
Usak’in Sivasli semalarina gelirken yüksek irtifada kalinlasmaya baslayan stratus tabakasiyla zayiflayan termik aktivite yüzünden, Sivaslinin kuzeyindeki sirtlara yamanip yelken uçusa basladim, sirtlarin irtifasi 1900mt, ben sirta 10mt mesafede takiliyorum .. güney rüzgari da artmis, beni sirtlarin arkasindaki yolu izi olmayan ormanlik araziye atmaya çalisiyor. Bi ara saglam bi termik buldum, hadi bunu döneyim bulut tabani yapabilirsem ver elini usak dedim ama geriye öyle bi drift oldum ki full speed zor bela gelebildim tepelerin önüne ..

Bu arada da termikler iyice zayifladi, yapacak bisey yok, mecburen indik asagiya ..

Böylece geçen sezon XC-ligi’nin son ayaginda ayni rotada Tuncay’in gittigi 60 km’yi biraz daha iteleyerek yeni sezonu kaldigi yerden devamen açmis olduk.

Ayrica bu sezon Yasin’in 30km’sini görüyor ve arttiriyorum: 68km, yok mu arttiran :)

Uçuşta telsiz kullanımı

Telsiz olayı:

1. En önemli güvenlik ekipmanlarınızdan biridir, lisans vs bi kenara,
birşekilde mutlaka işinize yarayacak bi telsiz edinmelisiniz.

2. Bu telsizi kullanmayı iyi bilmeniz sizin lehinizedir. Aşağıdaki temel
tekniklerin hepsi de kayseri pwc’de bol bol kullanılmıştır.
– Pilinin uzun dayanması için “low” çıkmak
– Karşı tarafı uzaktan duyabilmek için “monitor/squelch” açmak
– Röle çalışmadığı zaman arazide sizi arayanlara “reverse” den konuşmak.
– İki frekansı aynı anda dinlemek için “Dual”, yoksa “Priority” kullanmak.
– Başka telsiz kullanan ama frekansını bilmeyenleri bulmak için “Scan” etmek
– Vox’u takılanlara sövüp saydırmak ..

3. Önceki maddede sözü edilen/edilmeyen birçok tekniği öğrenmenin yolu
sadece telsizin el kitabını okumak değildir, çünkü el kitabı sadece o
fonksiyonları nasıl çalıştıracağınızı söyler, mesela “REV” fonksiyonu için
F+9 der ama “REV” nedir onu açıklamaz. Bunun için telsiz sınavına
hazırlanmak iyi bir yöntemdir, hem sınavı kazanırsanız bir de lisansınız
olur ki faideleri saymakla bitmez ..

4. Allah rızası için şu el kitabını da bi okuyun (read the fucking manual),
ya da en azından yanınızda bulundurun ki bizden yardım istediğinizde deneme,
yanılma ve becerememe gibi sonuçlar yaşamayalım, karizmamız zedeleniyo ..

4. Lisansınız yoksa, telsiz kullanmayın demiyoruz, sonuçta güvenliğiniz
herşeyden önce gelir. Ama bari bazı noktalara özen gösteriniz:
– “Lisansın nerde senin bakiim ?” sorusuna maruz kalmamak için, “görmemişin
telsizi olmuş tutmuş antenini koparmış” modunda elinizde belinizde göstere
göstere ortalıkta dolaşmayın. (özellikle şehirde)
– “Benim aletim bilmemkaç watt” diyerek çıkış gücünü sonuna dayamayın, hem
piliniz çabuk biter, hem de havadan 200+ km’lik bir yarıçapa yayın yaparak
enselenme riskinizi maximize edersiniz. Bu arada 200+ km iyimser bir
tahmindir, geçen yaz korkutelinde uçarken, denizlide uçan hilmi ve isa ile
konuşmuştuk ..
– Eğer konuştuğunuz frekansta başka birileri “Tango Alfa 2 Çarli Delta Hede”
şeklinde konuşuyorsa onları rahatsız etmenizi tavsiye etmem, hatta size
seslenirlerse ya tamamen susup “stealth” moda girin ya da nazikçe frekansı
kullanmak için izin isteyin, izin vermezlerse de kasmadan o kanaldan çıkın.
Adamın 156’ya bir telefonuyla tahmin bile edemeyeceğiniz maddi/manevi
zararlara uğrayabilirsiniz. Hatta jandarma gelmişken pilot lisansınızı da
görmek isteyebilir ki, işte biz bunu bokun vantilatöre çarptığı an olarak
adlandırıyoruz ..
– Allah rızası için geyiği az tutun. Dikkat buyurun, hiç geyik yapmayın
demiyoruz ama hiç durmadan konuşursanız külahları değişiriz .. hele bir de
vox’unuz takılı kalırsa … yakalanırsanız öpülürsünüz. (Bkz. çökelez
semaları)

5. Frekans Tahsisi:
Şu ana kadar kullanageldiğimiz 144.550 MHz frekansı, “Amatör Band” olarak
adlandırılan 144-146MHz aralığında kalmaktadır. Bu band bütün dünyada
geçerlidir ve içinden bir frekansın özel bir kullanıma ayrılması resmen
mümkün değildir. Dolayısıyla 144.550 frekansını kullanma yetkisi için
“Amatör Telsizci” olmak gerekli ve yeterlidir. Şu anda biz bu frekansı
birçok amatör telsizcinin bilgisi ve göz yumması (courtesy) ile
kullanmaktayız.
144-146MHz dışında bir frekansın biz ÇHHA pilotlarına tahsisi ancak bir
federasyon eli ile mümkün olabilir ki bunun da pek kolay olacağını
sanmıyorum. Bir kere hemen hemen bütün frekanslar zaten birşekilde “dolu”.
Telekom müdürlüğü bize bir frekans verse bile bu elimizdeki telsizlerin
kullanamayacağı abuk bir frekans olabilir ki (mesela UHF’te, ya da
AirBand’de) o zaman bu frekansı elimize aldık demektir. Ayrıca bu tahsisli
frekansın kullanımı için, sadece o frekansa ayarlanmış özel telsizleri
resmen kullanabilirsiniz, elinizdeki cihazlar hala illegal (ruhsatsız)
olacaktır.