Yunanistan – 5 kisi – 4 parasut – 1 havuç – 1 tipo – 6 gun

Kalimera,

Senelerden 1664..tür …. Osmanlı yeniçerileri Viyana kapılarına
dayanmış..tır. İlk seferde alınamayan bu şehre daha sonra bir ikinci sefer
düzenlenecek..tir ama bizleri gülmekten yardıran o mendebur Kanije Kalesi
(çift K var), Tiryaki Hasan Paşa’ya yine geçit vermeyecek..tir …..

Neyse, şöle ufak bir tarihi anıdan sonra gelelim son yunanistan maceramıza.
Öncelikle, daha önceden de tahmin ettiğimiz gibi havaların kötü gitmesi
sebebiyle pek uçamadık, uçtuklarımız da sembolik olmaktan öteye gidemedi.
Amma, gezip görmediğimiz yer kalmadığı gibi, eğlencenin de dibine vurduk,
ayıptır söölemesi.

Öncelikle ilk durak selanik oldu. Orada 2 gece geçirdik. Raki, Çipuro ve
Ouzo eşliğinde sirtakili geceler, soslu patatesler, kordon boyu gezileri …
allah sizi inandırsın, komutanlara selam vermekten önümüze bakamadık …
Hele de Alp ve Cumhur, komutanlarla kaynaşmaktan uçmaya fırsat bulamadılar
nerdeyse …
Selanikte 2 ayrı uçuş yerinden (Vavdos ve Kalogeriko) uçuldu. Kalogeriko’da
Harrigillerle kaynaşıldı. Harri ve Angelik adlı iki kanka bizlere ilerleyen
günlerde çok yardımcı oldular. Onlara burdan efaristo diyoruz.

Sonraki adım Edessa şehri yakınlarında Panagitsa (yoksa pragitsamıydı
neydi?) airport oldu. Çok sevimli biyer, işletenler yarı türkçe biliyolar ve
bizi çok sevdiler, bayaa bi kaynaştık. Hava kötüydü, sadece bi düz uçuş oldu
ama çok eğlendik. Bölge “kaymakçalan” olarak da biliniyor. Yazın bi daa
gelmek üzere, 2 araba 6 kişi geldiğimiz yerden 1 araba 5 kişi 4 paraşüt
olarak ayrıldık. Arabaya ilk binişimiz 2 saat sürdü. Şöför olarak benim
ayaklarımın altı, kolumu dayadığım yer, kucağım ve arabanın dashboard’ı
dahil heryerimde bitakım eşyalar vardı, arkada oturan 3 arkadaş olayı daha
da vahim bi şekilde yaşadılar, onlar anlatır artık.. yalnız ben bi ara
Alp’in arkada uyuşan bacağını aradığını hatırlıyorum … (gerçi içinde su
dolu balastı ile koca harnesini tek parça olarak arabaya sığdırmaya
çalıştığı için müstahak diyorum ama :) … Herşeyi arabaya doldurduktan
sonra binmeye hazırlanırken birinin Alpin harnesini Cumhura gösterip “Bi
dakka, daha bu var” dedikten sonra Cumhurun acıklı bi sesle “Şaka ediyosun”
deyişi ise hafızalardaki yerini uzun süre koruyacak …

Sıradaki durak Kastoria oldu. Çok sevimli, şirin, turistik bir belde …
Yalnız ufak bi sorunu var, yeni gelen turistlerle habire tabelaları
değiştirmek suretiyle kafa buluyolar. Yoksa bizim otel arama ve bulma
maceramız asla 2 saat sürmezdi. Arada kaybolmazdık ve o tepedeki pensiyon’u
hemen bulurduk ….

Ertesi gün yola Konitsa üzerinden devam ettik. Orada dünya da nesli tükenmek
üzere olan konistsa maymunuyla tanıştık. Pek sevimli bişi … Yemekten sonra
geçen sene orada yapılan yarışmanın turnpointleri üzerinden Ioannia’ya
vardık. Orada da kısa bi kaynaşma molası verip, internet cafeden de hava
durumunu alarak 218. turnpoint üzerinden Meteora’ya devam ettik. Yolda hayat
hikayelerimizi toka ettikten sonra akşam meteorada kaldık. Sabah erkenden
meteora kayalıklarını istiklal marşıyla fethettikten sonra, “acaba yeterince
koşsam bu ters rüzgarda havalanabilir miyim” diye aklı kalan cumhuru
paçasından çekiştirerek bölgeden ayrıldık.

O günkü hedefimiz Olimpos dağı idi. Yolda Larissa’ya uğrayıp son bi kez
Kostasgillerle (abi hürmetler) buluştuk ve onlara teşekkürlerimizi
ilettikten sonra vurduk kendimizi Olimposa … Nilgin burada çok güzel bir
uçuş yaptıktan sonra “arkadaşlar ben çook mutluyum” ifadesini ‘yarım saatte
bir’den ’10 dakkada bir’e çıkardı …. Olay Meteora’dan uçamayan Cumhur
tarafından tepkiyle karşılandı … ama Alper’in Zaide’ye “isim neydi?” diye
sorması kadar da değil yani ….

Tatilimizin sonuna yaklaşırken dönüş yoluna geçtik. Olimpos’tan direk yukarı
Drama’ya çıktık. Orada aslında oteli daha çabuk ayarlardık ama Alp’in
konuşmaya çalıştığı resepsiyonist ingilizce bilmeyince (cıkcıkcık) iş uzadı
tabii.
Neyse, ertesi gün Korivolos adında biyere çıktık ve yine rüzgarsalaamızı
gönderdikten sonra arkasında bakıp “yok yok burdan da uçulmaz” diyerek yola
devam ettik. Yolda meşhur adam oynayarak memlekete vardık. Arabanın iç
hacminde kalan ve nefes almamızı sağlayan son birkaç cc. boşluğu da
freeshoptan doldurduk. Hatta artık kapıları açınca içerden cam seviyesine
kadar dolmuş olan eşyalar yerlere saçıldığı için, kalan eşyaları şibidak’tan
içeri doldurmayı bile düşünmedik değil :)

Hepimiz aç, susuz, günlerdir sulu yemek yiyememiş, sıkışık oturmaktan ve
kuru temizleme yapmak zorunda kalmaktan nihayeti acımış, “bir beşi olan”
kafadarlar olarak ilk soluğu Tekirdağda aldık. Bol sulu yemekler eşliğinde
ısrarla meşhur isimde “K” harfini kasmakta olan ekibimiz son noktayı Kanije
Kalesiyle (çift “K”) koymuş bulundu. Gerisi fasa fiso ….

Ay valla iyi geldi,

Yamas,

Hakan Akçalar
Bir beşin diğer dördüne not: Kesişen çeşitli renkteki hayat çizgileri,
sayılan fayanslar, alınan, alınamayan, sonra yine alınan botlar, (sahi merak
ediyorum, sahibi beğendi mi bari ?), Panagitsa daki tabepna ve buzuki,
gökkuşağı çekimleri, vs ellerinizden öper arkadaşlar.