Yunanistan – 5 kisi – 4 parasut – 1 havuç – 1 tipo – 6 gun

Kalimera,

Senelerden 1664..tür …. Osmanlı yeniçerileri Viyana kapılarına
dayanmış..tır. İlk seferde alınamayan bu şehre daha sonra bir ikinci sefer
düzenlenecek..tir ama bizleri gülmekten yardıran o mendebur Kanije Kalesi
(çift K var), Tiryaki Hasan Paşa’ya yine geçit vermeyecek..tir …..

Neyse, şöle ufak bir tarihi anıdan sonra gelelim son yunanistan maceramıza.
Öncelikle, daha önceden de tahmin ettiğimiz gibi havaların kötü gitmesi
sebebiyle pek uçamadık, uçtuklarımız da sembolik olmaktan öteye gidemedi.
Amma, gezip görmediğimiz yer kalmadığı gibi, eğlencenin de dibine vurduk,
ayıptır söölemesi.

Öncelikle ilk durak selanik oldu. Orada 2 gece geçirdik. Raki, Çipuro ve
Ouzo eşliğinde sirtakili geceler, soslu patatesler, kordon boyu gezileri …
allah sizi inandırsın, komutanlara selam vermekten önümüze bakamadık …
Hele de Alp ve Cumhur, komutanlarla kaynaşmaktan uçmaya fırsat bulamadılar
nerdeyse …
Selanikte 2 ayrı uçuş yerinden (Vavdos ve Kalogeriko) uçuldu. Kalogeriko’da
Harrigillerle kaynaşıldı. Harri ve Angelik adlı iki kanka bizlere ilerleyen
günlerde çok yardımcı oldular. Onlara burdan efaristo diyoruz.

Sonraki adım Edessa şehri yakınlarında Panagitsa (yoksa pragitsamıydı
neydi?) airport oldu. Çok sevimli biyer, işletenler yarı türkçe biliyolar ve
bizi çok sevdiler, bayaa bi kaynaştık. Hava kötüydü, sadece bi düz uçuş oldu
ama çok eğlendik. Bölge “kaymakçalan” olarak da biliniyor. Yazın bi daa
gelmek üzere, 2 araba 6 kişi geldiğimiz yerden 1 araba 5 kişi 4 paraşüt
olarak ayrıldık. Arabaya ilk binişimiz 2 saat sürdü. Şöför olarak benim
ayaklarımın altı, kolumu dayadığım yer, kucağım ve arabanın dashboard’ı
dahil heryerimde bitakım eşyalar vardı, arkada oturan 3 arkadaş olayı daha
da vahim bi şekilde yaşadılar, onlar anlatır artık.. yalnız ben bi ara
Alp’in arkada uyuşan bacağını aradığını hatırlıyorum … (gerçi içinde su
dolu balastı ile koca harnesini tek parça olarak arabaya sığdırmaya
çalıştığı için müstahak diyorum ama :) … Herşeyi arabaya doldurduktan
sonra binmeye hazırlanırken birinin Alpin harnesini Cumhura gösterip “Bi
dakka, daha bu var” dedikten sonra Cumhurun acıklı bi sesle “Şaka ediyosun”
deyişi ise hafızalardaki yerini uzun süre koruyacak …

Sıradaki durak Kastoria oldu. Çok sevimli, şirin, turistik bir belde …
Yalnız ufak bi sorunu var, yeni gelen turistlerle habire tabelaları
değiştirmek suretiyle kafa buluyolar. Yoksa bizim otel arama ve bulma
maceramız asla 2 saat sürmezdi. Arada kaybolmazdık ve o tepedeki pensiyon’u
hemen bulurduk ….

Ertesi gün yola Konitsa üzerinden devam ettik. Orada dünya da nesli tükenmek
üzere olan konistsa maymunuyla tanıştık. Pek sevimli bişi … Yemekten sonra
geçen sene orada yapılan yarışmanın turnpointleri üzerinden Ioannia’ya
vardık. Orada da kısa bi kaynaşma molası verip, internet cafeden de hava
durumunu alarak 218. turnpoint üzerinden Meteora’ya devam ettik. Yolda hayat
hikayelerimizi toka ettikten sonra akşam meteorada kaldık. Sabah erkenden
meteora kayalıklarını istiklal marşıyla fethettikten sonra, “acaba yeterince
koşsam bu ters rüzgarda havalanabilir miyim” diye aklı kalan cumhuru
paçasından çekiştirerek bölgeden ayrıldık.

O günkü hedefimiz Olimpos dağı idi. Yolda Larissa’ya uğrayıp son bi kez
Kostasgillerle (abi hürmetler) buluştuk ve onlara teşekkürlerimizi
ilettikten sonra vurduk kendimizi Olimposa … Nilgin burada çok güzel bir
uçuş yaptıktan sonra “arkadaşlar ben çook mutluyum” ifadesini ‘yarım saatte
bir’den ’10 dakkada bir’e çıkardı …. Olay Meteora’dan uçamayan Cumhur
tarafından tepkiyle karşılandı … ama Alper’in Zaide’ye “isim neydi?” diye
sorması kadar da değil yani ….

Tatilimizin sonuna yaklaşırken dönüş yoluna geçtik. Olimpos’tan direk yukarı
Drama’ya çıktık. Orada aslında oteli daha çabuk ayarlardık ama Alp’in
konuşmaya çalıştığı resepsiyonist ingilizce bilmeyince (cıkcıkcık) iş uzadı
tabii.
Neyse, ertesi gün Korivolos adında biyere çıktık ve yine rüzgarsalaamızı
gönderdikten sonra arkasında bakıp “yok yok burdan da uçulmaz” diyerek yola
devam ettik. Yolda meşhur adam oynayarak memlekete vardık. Arabanın iç
hacminde kalan ve nefes almamızı sağlayan son birkaç cc. boşluğu da
freeshoptan doldurduk. Hatta artık kapıları açınca içerden cam seviyesine
kadar dolmuş olan eşyalar yerlere saçıldığı için, kalan eşyaları şibidak’tan
içeri doldurmayı bile düşünmedik değil :)

Hepimiz aç, susuz, günlerdir sulu yemek yiyememiş, sıkışık oturmaktan ve
kuru temizleme yapmak zorunda kalmaktan nihayeti acımış, “bir beşi olan”
kafadarlar olarak ilk soluğu Tekirdağda aldık. Bol sulu yemekler eşliğinde
ısrarla meşhur isimde “K” harfini kasmakta olan ekibimiz son noktayı Kanije
Kalesiyle (çift “K”) koymuş bulundu. Gerisi fasa fiso ….

Ay valla iyi geldi,

Yamas,

Hakan Akçalar
Bir beşin diğer dördüne not: Kesişen çeşitli renkteki hayat çizgileri,
sayılan fayanslar, alınan, alınamayan, sonra yine alınan botlar, (sahi merak
ediyorum, sahibi beğendi mi bari ?), Panagitsa daki tabepna ve buzuki,
gökkuşağı çekimleri, vs ellerinizden öper arkadaşlar.

Biz bunu hep yapıyoruz :-)

Selams,

Bu sene bizim Albatrosun dino takımı 13-14 temmuz’da Kaş/Sinekçibel’de bir
XC uçuş planlamışlardı. Biz de Kağanla beraber bu faaliyeti esas alarak ayın
10’u akşamı öğrencimiz Mert’i de yanımıza alarak yola çıktık.
İlk durak İnönü idi, ama havanın uygun olmaması sebebiyle hemen Eğridire
devam ettik. Salı akşamüstü Kenan’larla buluştuk ve Kağanla birer sorti
yaptık. Kenan ve diğer SDÜ’lü arkadaşlara çok selamlar ve teşekkürler,
inşallah bi daaki sefere daha uzun kalmaya gelicez.
Tabii ki orada da fazla oyalanmadan “vur/kaç” taktiği gereği hemen ölüdenize
devam ettik. Niyetimiz çarşamba günü SIV’lerimizi tazeleyip, perş-cuma
günleri Sinekçibelde XC’mizi yapmaktı. Ama bu sene babadağ bize çok kötü
davrandı. Çarşamba ve perşembe günlerimizi uçamayarak babadağda harcadıktan
sonra bizim ekibin sinekçibelden vazgeçtiğini öğrendik. Esas plan suya düştü
yani … bileydik Eğridire kamp atardık ama nerden bilcen işte …
Bu arada yemedik yedirdik, içmedik içirdik, gitmedik götürdük biricik
öörencimiz Mert’i de uçmadık uçurduk derken sağa sola yazıyoduk az daha,
bunun raporunu yazmayı Kağan’a bırakıyorum..
Uçmaktan umidi kesmiş bi şekilde Kaş’a intikal ettik perşembe akşamı. Cuma
akşamüstü belki bi uçuş çıkartırız diye bizim klasik uçuş yerimiz olan
İzne’ye de bi uğradık ama hava yine uygun diildi, şaşırmadık bu sefer ama
… Daha yukarıdaki Asas tepesindeki askeri bölgeye de uğradık ama nöbetçi
subay uçuşun yasak olduğunu söyledi bize… Bilen var mı daha önce uçanlar
nasıl uçmuş ve sonra neden yasaklanmış acaba ?
Neyse, bu arada sağolsun İzmir’den Cumhur da sürekli olarak Bozdağa
çağırıyodu zaten, biz ani bi kararla cuma akşamı Bozdağa koptuk. C.tesi
öğleden sonra hava biraz sert iken oraya vardık ve Cumhur ve Emrelerle
buluştuk. Ben havalandıktan sonra önce jandarma sonra Y, daha sonra yine
jandarmanın arkasındaki iki tepeden aktarmalı zirvenin 200 mt altına kadar
çıktıktan sonra rüzgarı da arkama alarak sol taraftaki radyo/link’in
üzerinden daha da sol tarafa koparak yaklaşık 14 km uzaklıktaki Kiraz köyüne
ulaştım. Sağolsunlar Emre ve Kağan mükemmel bi retrieve yaptılar. Kısa günün
karı diyip akşama çok güzel bi kamp yaptık, Ehavk’a ve Daedalus’a (yoksa
Deadalus’muydu, şunu da bi türlü öörenemedik gitti :) çok teşekkürler.
Ertesi gün (pazar) hava daha da iyiydi, bir ara havada yaklaşık 10 kanat
danseder gibi dolaşıyolardı, çok güzeldi. Ben biraz geç çıktım, yanlış
taktik sonucu kağanla beraber kısa düşüp Birgiye indik. Aynı saatlerde Emre
Aytac Atlas kanadıyla önce zirve (2200mt) yaptı, oradan kopup dün benim
gittiğim Kiraz’ı 6 km. geçerek 20km yaptı. Cumhur da benim Atlası alıp başka
bi yöne doğru o da 20 km yazdı… Günün kanatları Atlaslar oldu yani ….
En son akşamüstü termikler yumuşadığı bi saatte, biz Kağanla çıkıp jandarma
kalkışın önünde soaring yapmaya başladık, hava gayet taşıyıcıydı, ben bi
süre sonra jandarmanın önüne, oradan da Y’ye gidip, orada bikaçyüz mt irtifa
alıp geri dönmeyi denedim, dönüşte kalkışın bi 50 mt altında kaldım ama
tırmalaya tırmalaya kalkışa kadar yükselmeyi başardım. Kağan hala kalkışın
oralarda takılıyodu zaten. Ama tam ben son manevramı yaparken Kağanın bana
üstten çok yaklaşmış olduğunu farkedip kanadım ona dolanmasın diye
uğraşırken arka rüzgarla kalkışın arkasındaki dikenlere girdim, böylece
gezimizin kazasını da yapmış olmanın gönül rahatlığıyla eve dönüşe geçtik.
Sinirim yatışınca belki bi kaza raporu yazarım … O zamana kadar elimden
sağ kurtulursa belki Kağan da bişeyler yazar … şimdi canım yanıyo,
pataklayamıyorum adiyi, bi iyileşiim kafadan dalıcam direk … Siz de
gülmeyin ööle kıs kıs, kıskandınız nazar deydirdiniz Akçalar Bros’a adiler
…. kısır da yiyemedik zaten hala canım çekiyo … hadi bu seferlik bu
kadar, daalın bakiim …. bak hala sırıtıyo ….. hadeee ……

Hakan Akçalarghh

Yunanistan, Konitsa, Albatros, Evathlos, Havuç …

Hellas,

Eveeet, uzun zamandır düşündüğümüz, aklımızın bi köşesinde hep yer tutan,
habire niyetlenip bi şekilde sektiğimiz komşu kapısından nihayet girmeyi
başardık bu sefer…

Albatros olarak iki araba halinde yola çıktık. Bizim arabada Kağan ve ben,
diğer arabada Tahsin ve Murat Tümer vardı. Savaş abi ve Yıldırım son anda
mazeretleri sebebiyle gelemediler. Albatros ekibinden başka ölüdenizden de
Murat Tüzer, Semih, Erdal (unuttuğum başka var mı acaba) vardı.
Olay şööle, Konitsa diye bi yerde her sene bi spor etkinliği düzenliyolar,
kaya tırmanma, yamaç paraşütü, akarsu kayağı ve bisiklet var. Bizim geç
haberimiz olduğu için Kağan’la ben yarışmacı olarak baş vuramadık ama
diğerleri yarışmacı olarak katıldılar, biz Kağan’la maydanoz ekibi olduk..
İlk gün akşamüstü ufak bir ısınma uçuşundan sonra, ikinci gün yarışmacıların
hemen ardından Kağan’la beraber havalandık. Kalkış 800mt ALZ, 1200mt ASL.
Takeoff’un üzerinde 600mt ATO aldıktan sonra daha yüksek yamaçlardan
aktarmalı olarak 2500 mt ASL bulut tabanına ulaştım. Bu sırada maalesef
Kağan harness problemi yüzünden top-landing yapmak zorunda kaldığından
beraber uçamadık. Ben bulut tabanından bir yarışmacıyla beraber speed’e
asılarak koptuk. O gün bizim çalıştığımız yamaçlar pek verimli olmadığından
10 km. sonra ben inmek zorunda kaldım. Kısa günün karı diyip avunurken,
yanına indiğim evden çıkan güzel bir hatun kişi kendisinin de biraz sonra
Konitsa’ya gideceğini, istersem beni de götüreceğini söyledi… Konitsa
güzel bi yer :-) ….

Ertesi gün (C.tesi) daha farklı ve daha çok yerler gezebilmek amacıyla biz
Kağan’la Konitsa’dan ayrıldık. Dağ yollarından geze dolaşa uzun zamandır
hayalini kurduğumuz, fotoğrafları desktop’umuzu süsleyen Meteora’ya gittik.
Bilmeyenler için Meteora, bir vadiden cört diye çıkmış 400 mt’lik dimdik
kaya blokları ve bunların da üzerinde manastırları ile ünlü biyer. Hatta
Nova’nın birçok reklam fotoğrafına konu olan yer aynı zamanda. Neyse biz
ufak bi manastır turundan sonra Kağan’la kalkışın oraya geldik. Sadece iki
kişi olduğumuzdan birimiz uçacak diğeri şöförlük yapacaktı. Kağan önce
vazgeçer gibi oldu ama sonra hayallerinin baskısına teslim olarak
hazırlanmaya başladı. Ben de tam teşekküllü kameraman olarak bu tarihi anı
belgelemeye koyuldum. Neyse bizimki biraz tepesinde oynayıp bana gerekli
pozları verdikten sonra havalandı ve soarmaya başladı, önce biraz takıldı
gibi olduysa da hemen sonra çökmeye başladı. Fazla kastırmadan aşağıdaki
konuştuğumuz iniş tarlalarına doğru yöneldi ve iniş gibi bişey yaptı,
ayrıntıları kendisi annatır artık (kıs kıs kıs:-) Neyse, Kağanın incinen
kolu ve gururunu saymazsak, Kağan’la senelerdir hayalini kurduğumuz Meteora
balonu da böylece pwzvaaarrrrrtt diye sönmüş oldu. Daha önce konuştuğumuz
gibi uçma sırası bana gelince Kağan’a sordum, “Ne dersin, uçmaya değer mi ?”
diye, aldığım cevap “Yok lan bi stim yok burda” oldu. Hafif içimde kalmadı
diil ama artık bi daaki sefere diyorum ….

Son gün dönüş yolu üzerinde uçuş için Drama denen bi yere uğradık. Burayı
önceden çok methetmişlerdi bize. Muhtemel kalkışların bir tanesine çıktık
(Pirgi), Kağan nedense pek sıcak bakmadı uçuşa, ama şartlar bana çok uygun
gözüküyordu. Kağanla muhtemel uçuş ve iniş planlamasını yaptıktan sonra ben
havalandım. Hava daha tam pişmediğinden çok fazla bi beklentim yoktu
açıkçası. Gerçektende kalkıştan hemen sonra sürekli bir -3’lük bastırıcıya
girdim. Ben tam speed’e asılıp ilk muhtemel iniş yerine ulaşmaya çabalarken,
ufak bi termiğe çarptım, hemen çalışmaya başladığım bu ufak +1,2’lik termik
beni bulut tabanına kadar götürdü. Telsizden küfreden Kağan’a planların
değiştiğini ve yeni hedefimi aktarıp uzadım. İlk defa vadinin çalıştığı bir
ortamda uçuyordum. Gerçekten çok keyifli bi duygu, yüksekliği iliklerinize
kadar hissediyorsunuz çünkü yakınınızda yüksek hiçbirşey yok, sadece arada
sırada size termiklerin yerini gösteren kuşlar eşlik ediyor o kadar … Bir
süre sonra Kağan da arabayla vadiye inerek ana yoldan beni takibetmeye
başladı, mükemmel yer desteği için Kağan’a teşekkürlerimi sunuyorum. Bir
süre sonra değişen rüzgar beni karşı rüzgarla gitmek zorunda bıraktı. Yolda
birkaç kez 50-100 mt’den low-save yapmanın zevkini yaşadım. Teorinin
mükemmel bir şekilde işlediği, kitaplardaki bilgilerin vukuu bulduğu,
gerçekten çok zevkli ve keyifli bir uçuş oldu. Sabah kahvaltı edememiş
olduğumuzdan, iki saat ve 15 km. sonra benim midem isyan etmeye başladı.
Gözüme yola yakın bi tarla kestirip Kağan’a da yolunu tarif ettikten sonra
iniş yaklaşmasına başladım. Amma ne mümkün, low-save’ler “Valla bırakmayız,
bak al sana +3, hadi bi daa çık bulut tabanına bi daaki sefere inersin,
sink’imi gör bak, hadi noolur” şeklindeydiler. Mecburen bu güzel davetleri
reddedip zor bela aşşa indim ve mutlu bi şekilde eve dönüşe geçtik… Bu
arada bu Drama denen yer Istanbul’dan sadece 500 km. mesafede. Kesinlikle
dikkate değer …

Bu güzel yerlerde beraber uçmak dileğiyle …

Hakan Akçalar

Uludağ

Bu haftasonu 5-6 saz arkadasim ile uludagdaydik , cuma gunu yogun kar yagisi vardi, cumartesi biraz daha hafifledi ve aksam kar yagisi durdu, saat 5 gibi hava kararmadan once telesiyejle cikilabilen “Fatin” denen
yerden bir sorti ucma sansim
oldu, aksam hava kararmadan once ruzgarin azalmasi ile hemen hazirlanip
telesiyej ile fatin denen yere ciktim, ruzgar
kuzeyden cok hafifti ve saglam kosmak gerekecekti,
parasutu kayakcilarin gectigi duz zemine guzelce serdim ve tum kontrollerden
sonra osmanlinin torununa yakisir bi sekilde
kosarak karlari fiskirta fiskirta cok klas bi kalkis yaptim, inecek iki
opsiyon vardi, bir tanesi fatine cikinca goreceginiz uzere Agaoglu otelin
onu, burasi ayni zamanda fatine cikan telesiyejin hemen dibi, buraya inmek
saniyorum daha kolay olacakti cunku bayagi genis bir duzluk ve
kolay oldugunu sandigim guzel bir son yaklasma rotasi mevcut.
eger ucusu biraz daha uzatmak isterseniz saga otel Becerene dogru donerek
biraz daha asagi inebilirsiniz, fekat buranin inisi egimden dolayi biraz
tecrube istiyor, hele eger performansli bir kanopiyle ucuyorsaniz kabus
olabilir. Sag ve solunuzda birer telesiyej var (bozdagdaki gibi), dolayisi
ile yandan yaklasip Slope landing yapmak biraz zor gorunuyor, telesiyejlerin
yakin olmasi yuzunden cok uzun S ler de cizemiyorsunuz ve eger karsidan
saglam bir ruzgar yoksa dana gibi wingover yaparak irtifa kaybetmeye
calisiyorsunuz, ama biraktiginizda yere gore tekrar irtifa kazanmaya
basliyorsunuz bu arada Otel Becerenin yanindaki “otel Yazici” yazisi da git
gide buyumeye basliyor, frenleri kasiyorsunuz donusleri biraz daha sert
yaparak kacinilmaz sondan kendinizi bir nebze daha uzak tutmaya
calisiyorsunuz, sonra sert bir wingover sonrasi kanopiyi one iyice daldirip
yere 10cm kala palyeyi vererek cok tatli bir inis planliyorsunuz..
ama egim hala kanopinin suzulme acisindan dik oldugu icin birden bire 5m
irtifa aliyorsunuz, “L YAZIC” yazisi gozunuzde buyurken insanlar
2 saniye sonra olacaklari tahmin etmeden hello hello diye el sallamaya,
olmemek icin yaptiginiz her haraketi “harika-karika-oww-bravo..” diye
alkislayan insanlardan hangisine cakarak sakat kalmasina sebep olacaginizi
dusunurken
fren cekmeden ciktiginiz palyeden 5m irtifa aldiktan sonra (inisi
planladiginiz noktadan yaklasik 50m ileride) bu sefer de pas gecip
inemessem bu aleti 2m genisligindeki merdivenlerden nasil geciririm ve kac
kisiyi kucaklarim diye hesaba basliyorsunuz. ya allah deyip aletin ust olu
noktadan tekrar yere dogru dalmasi ile beyninizde bagirmaya baslayan
fff…ufffufss….ysss.. ..usuusyussff… ysssf…fsss.. ..yufsss.
…ysufffffff. ..yusuffffffff. ..YUSUUUUUFFF!!!!.. ….seslerini duymamaya
calisaraktan son hesaplari yapiyorsunuz, alet one dalip irtifayi yiyor, hiz
kazaniyor, alcaliyor, hizlaniyor, ayaklarinizi yukari cektiginiz icin
kalabaligin icinden insanlarin bel hizasindan roket hizi ile gecmeye
basliyorsunuz, sanslisiniz onunuzde pek insan yok, kiciniz yerden 2 cm
yukarda….insanlar alkisliyorlar… ne kadar da ince hesap yaparak
indiginizi dusunuyorlar….merdivenler yaklasmaya basliyor, otel yazicinin
kocaman”Y” si coktan arkada kalmis, frenleri yumusak cektiginiz taktirde,
palye ile tekrar irtifa alacaginizi fark edip ya allah diyerek 2 tur
doladiginiz frenleri kokluyorsunuz, alet saskaloz olup hiz kaybediyor,
ayaklarinizi yumusakca uzatip pit diye yere konuyorsunuz, coktan geri donup
asagi dogru kacmaya baslamis merdivendeki insanlara, “korkmayin hersey
kontrol altinda…ben bunu hesaplayarak yaptim zaten” filan gibi yalandan
bir ifadelerle bakarak, karizmayi dagitmadiginiz icin tesekkur dualarina
basliyorsunuz, iki adim sonrasindaki merdivenlere bakarak kafanizda”viyy
basamaklarda buz tutmus, dikkatli basmak lazim yoksa kayip dusebilirdim, ama
olsun kicimda air foamli bi harnes var en kotu ihtimalle kicim ustunde
sekerek inerdim…” diye sacma sapan dusunceler ucusurken, hizini alamayip
arkadan yetisen kanopiniz kafaniza gecerek, kalan karizmanizi da sifirliyor,
merdivenden gelen insanlara yol verip –sanki merdivenden de ucarak
inecekmis te insanlar yuzundan durup beklemek zorunda kalmis gibi–
kanopinizin iplerinin icinden cikarak tenha bir kenarda kanopinizi acip, bir
dahaki sefere kendinize 200m onceden inise gecme sozu vererek katlama
olayina giriyorsunuz.. teee pistin ortalarinda yarim metre yanina inerek
tanisma firsati yakalamayi hesapladiginiz sarisin hatun da 10 dakika sonra
yaninizdan yuruyerek gecerken catalcanin minik tepelerinde biraz daha nokta
inis calismaliyim diye dusunmeye basliyorsunuz………

yaw, aslinda kisa bir ucus olmasina ragmen
bayagi ogretici oldu. oncelikle 1 saat icinde ruzgarin ve hava
sartlarinin neredeyse 2-3 kere degisebilecegini gordum,
bu konuda cok tikkatli olmak lazim, ben yere indikten 3 dakka sonra ruzgar
tekrar yon degistirmisti mesela..
maalesef hakim ruzgarinin cogu zaman guneyden esmesi ve asiri degisken
olmasi kotu puanlar, fekat
dagdan otellere dogru ucmayi bir kenara birakirsak dagin guneye bakan
taraflari sasirtici derecede verimli olabilir, kisin
pek elverisli olmasada telesiyejlerin bozdagdaki gibi yazin da
calistirilabilme ihtimali olmasi uludagdan onumuzdeki yazda
guzel ucuslar yapilabilecegi konusunda umit veriyor.
kusura bakmayin biraz acele bi yazi oldu, anlatim tarzi biraz garip oldu,
idare ediverin..
aslinda hakim ruzgari kuzeyden olsa manyak biyer olabilirdi, kayakcilarin
tepesinde dolanmak cok keyifli olabilirdi :o)

Bozdağ 23 Nisan

23 nisan haftasonu havalarin cicek acmasiyla
fikir kimden cikti bilmiyorum ama birisi “hadi Bozdaga gidek” dedi.
ben, abim(Hakan), Birol persembe aksami, Turkun, Huseyin, Savas abi,Tahsin
bey(ve ailesi), Yildirim da cuma sabahi yola cikip Bozdaga gitmee karar
verdik,
tabi herzaman oldugu gibi persembe aksami yola cikip, gece Odemis’te
kalinip. sabah uykumuzu almis olarak ucmayi planlayarak,
butun aksam oyalanip, gecenin bi yarisi yola cikip, perisan olup, sabahleyin
saat 8 gibi follos bir vaziyette ucus mekanimiza (jandarma yani)
vardik..ruzgara enseden geliyodu..
eh boylesi daha iyi oldu, en azindan diger grup gelene kadar hep otelde 2-3
saat uyuruz, hemde hava oturmus olur, dedik..
hatta ruzgar iyi bile olsa ucacak durumda diiliz, gozler kipkirmizi olmus,
ayakta sallaniyoruz…direk olarak otele yollandik..
hmm, otel guzel, temiz, ucuz, ve hemen ana yol uzerinde(!)
neyse, hemen yataklara serildik, ve gozlerikapar kapamaz, ruyalara
daldik..
o da ne???
eh 23 nisan sabahi ne olabilir??!
butun ana cadde boyunca yorenin tum ilk-orta-lise vs..vs..okullarinin,
izcilerin ve daha goremediim bin turlu kurumun kortejleri davul zurna bir
sekilde bizim odanin penceresinin onunden gecmeye baslamasinlar mi!..
amaninnn! neyse bir sure sonra gecip gittiler..
tam, ohh, derken, ikinci bir kortej grubu gecti…sonra ilk gecen grup geri
geldi, sonra ucuncu, sonra ikinci bir daha, izciler ayrica iki defa…
sanki hic bitmedi….
bir sekilde yaklasik 2 saat uyumayi basardik, sonra telefon caldi,
bizim adamlar kalkis yerine gelmisler, ruzgar gayet uygunmus….dedikten 20
dakika sonra…kalkis noktasinda bitiverdik…saat 12 bucuk civariydi..
ruzgar 18km civarinda ve termiklerden dolayi biraz darbeli esiyordu.
yinede bu yore icin mukemmele yakin bir hava bizi bekliodu.10 dakika sonra
herkes kalkisa hazirdi,
ama kimse kalkmiyodu, insanlar birbirine bakip, “once siz
buyrun”…”hayatta olmaz rica ederim, siz onden
buyrun” diye birisinin cikip havada neler olup bittigini gostermesini
bekliyodu..

Abim, aramizdaki en emniyetli kanopi onda olmasina ragmen(Edel Atlas, DHV1)
ilk cikmamakta cok kararliydi, eh yerin sertligini tatmisti bi kere, ayni
sertligi tadan ikinci kisi olarak ben de, birisi cikana kadar beklemeyi
tercih ettim, sonunda Tahsin bey yillarin tecrubesi ile cikisini yapti, once
kalkis seviyesinde ilerledi, hafif hafif vuran termikler ara sira
yukseltiyordu, termiklerin icinde daha cok kalabilmek icin donuslerini
sertlestirdigi bir sirada hasirt diye gelen %25lik tokat ile Tahsin bey,
ucusun geri kalanini duz yapmaya karar verdi ve kalkisin sagindaki sirti
asip Birgi uzerine dogru yollandi, ara sira vuran termiklerle irtifasini
korudu, hatta Birgi yanindaki sirtin uzerinde donerek bayaa bir irtifa
almaya basladi…bundan sonrasina kimse dikkat etmedi cunku hurraa diye
salyalarimizi toplayip kanopilere saldirdik.. ben kanopimin alt limitine
yakin oldugum icin balast kullanmam gerekiyodu, hatta havanin ilerleyen 1-2
saat icinde daha da kaynayacagini dusunerek harness’e agirlik olsun diye
fazladan pet sise su filan da almistim, havada uzun kalirim diye biskuvi,
meyve suyu vss..goruntu almak icin 1 dijital, 1negatif foto makinasi, 1
kamera, gps, telsiz, ivir, zivir derken baktim ki harnes yerinden
kimildamio..bu sefer de aletin ust limitini asmamak icin balastin yarisini
bosaltmak zorunda kaldim, guzel bir kalkisin ardindan hemen Tahsin beyin
izledigi rotadan ilerleyip…………

SIV Maceraları

Kendi basima SIV yapcam diye yediim naneleri anlatayim size de ibret olsun
azicik. Ayni durumlara dusmeyin.

Gecen yaz Fethiye’de Aspect’le dayanamayip bir full-stall denemistim,
frenleri birazcik erken birakmisim ki alet birazcik onume daliverdi, hani
soylerdiler de bu kadarini beklemiyodum, aleti frenlemek icin fren
iplerini yukariya dogru cekmem gerekmisti!!! sonra kanopimin yanindan hizla
gecip ucusuma titreye titreye devam etmistim.

Ondan once yine Fetiye’de kurban bayram’da Edel Atlas ile bir neg.spin
olayim olmustu, o siralar bol bol spiral(budak) ve wingover(rakkas)
deniyordum, sonra bi de rakkastan budaga gireyim dedim, once sola dogru bir
dalis akabinde saga dogru daha sert bir dalis ile spiral edecektim ama
illede ikincide spirale sokacam diye zavalli DHV1 aletin frenini oole bi
cekmisimki alet birden heryone dogru spiraller atmaya basladi(neg.spin)
(olayin icinden cekilmis video goruntuleri var, cok siki) Fethiye sahili bir
sagimda bir solumda bir altimda bir ustumde done done guzel bir SIV(!)
yapmis oldum istemeden de olsa.

Sonra yine ayni yerde ayni kanopiyle baska bir ucusta B-line stall
denemistim, bir tanesinde de kolonlari iyice yavas birakip aletin normal
ucusa nasil gectigini gorecektim, tahmin ettigim gibi oldu, kolonlari coook
yavas biraktim ve alet normal ucusa o kadar yumusak gecti ki (dalmadi bile)
bu olay cok hosuma gitti, ucusa devam ederken de aklimdan ” yav be bu aletin
B-line stall’i cok guzel, cok sakin vs..vs..” diye geciriyordum, boole
dusune dusune bir sure yol aldiktan(!) sonra, karsidan ruzgar esmedigini
farkettim!!! eheueuhue tahmin ettiginiz gibi kanopiyi deep-stall’da
unutmusuz. Durumu duzeltip yola devam ettim ama yine de kendi kendimle dalga
gecmeden edemedim..

Diger bir olay da EuroPG diye Metu gibi bir havacilik listesinden bana
gelmisti:
adam kulak kapatarak spiral yapmayi deniyormus, alet iyice hizlandiktan
sonra
frenleri cekemedigini(2 eliyle bile) fark ettmis aciyla,
olay adamin suda patlamasiyla son bulmus.

Gelelim kissadan hisse bolumune:
Oncelikle ne diyoduk? SIV ciddi bir istir, tecrubeli hocalar gozetiminde
uygun sartlarda uygun vs vs ile yapilmalidir diyoduk. “Don’t do it yourself”
gibi bisey yani, ama gel gor ki ulkemizde ucan insanlarin hemen hemen hic
biri bu isi kitabina uygun yapmamistir herhalde..
Insan haliyle yillardir uctugu kanopisini daha iyi tanimak, uzerindeki
hakimiyetini pekistirmek uzere SIV denen olayi yapmak istiyo, e simdi
Ingiltereden Jock Sanderson’u getirecek halimiz de yok, ben zaten sadece
kulak kapatacaktim diyerek basliyoruz olaya, kulak kapamak icin gozetmene
ihtiyac olmas nasi olsa. Derken insana biraz guven geliyo, gaz geliyo ve
basliyoruz diger numaralara, mesela spiral, arkadaslar ne diyodu?
“frenlerden birini cek , tut, bekle spiral olur, birakinca cikarsin” aaa
ne kadar basit..
havada hemen spirali deniyoruz, gercekten heyecan verici, muthis bi sey,
buraya
kadarki numaralari gayet basarilli (kazasiz) yaptiginiz icin biraz daha
guven geliyor, sonra ne vardi? B-line…..arkadaslar ne diyodu? “B
kolonlarini cek, stall olur, birakinca cikarsin” hadi bakalim bismillah diye
cekiyoruz B’leri aaa ne hos, birakiyoruz, alet guzelce dalip normal ucusa
geciyo, vay beee! gercekten de olaya “hakimsiniz”, sonra ne var? Asimetrik
Kapanma!! kulaga hos geliyor, arkadaslar ne diyodu? ” tek A kolonu cek,
aletin yarisi kapanir donmeye baslar, aksi taraftaki freni cek donusu
durdur, pompala ac” bu da cok zor gorunmuyo, irtifaniz 400m gayet emniyetli
hadi bakalim diye asiliyoruz bir A kolonuna saap diye kapaniyor kanopinin
yarisi “vaay cok heyecanli” derken kanopi de kapanan tarafa daliyor tabiiki
siz de soylenenler dogrultusunda donusu durdurmak icin karsi frene
asiliyorsunuz, (350m)donus yavasliyoooor ve birden alet sapitiyor(!) aksi
yone dooru donuyo gibi biseyler oluyo dunya bir asagida bir yukarida
(275m)bir sagda bir solda (cok cekip spine girmissiniz) donmeye basliyo,
panik icinde
fildir fildir donerken (200m)buna benzer bir durumdan cikmak icin frenleri
birakmak gerektigi akliniza geliyo ve frenleri birakiyorsunuz (175m) alet
biraz toparlanir gibi olup tekrar fildir fildir donmeye basliyor (kravat
olmus haberiniz bile yok, olsa da nasil halledilecegini bilmiyorsunuz, neyse
inince sorarsiniz “kanopinin bi tarafi o tarafina girince naapiyoduk?” diye)
(100m) tamam diyosunuz, yine ayni sey, frenleri birakinca
duzelecek……..ama zaten frenler tem gazda!!! (50m)
asagida arkadaslariniz kumsalda sizi seyrediyor” bu adam cok artiz”diye.
siz asagi arkadaslara bagiriyosunuz: “laaaaaaan, simdi neeyiiii
ceeekeeeceeez?” diye. (25m) (5m)(0m) CATIRRRRT (-2m)
ne oldu diye sormayin, arkadaslara rezil olup, utancinizdan yerin 2 dibine
de girmediniz, sadece
hakkin rahmetine kavustunuz o kadar.
E ama daha full-stall deneyecektik??? SIV yapacaktik hani??

Geyik bir yana, yukarida anlattigim olay bize pek de uzak bir ornek diil
(insallah sonu boyle bitmez) anlatmak istedigim seylerden biri bu isin neden
iyi bir gozetmen ile yapildigidir, gercek hayatta hata yaparsaniz veya
sikisirsaniz, bir bilene danisabilir, o konu hakkinda kitaplar
okuyabilirsiniz ve bir daha ayni duruma dusmessiniz, AMA havacilikta boyle
bir imkanimiz yoktur,havada bir sorunla karsilastiginizda yaninizda
danisacak kimse olmayacaktir ,yaninizda kitap olsa da okuyacak vaktinizin
olacagini sanmam. Bu yuzden havacilik buyuk olcude nazariyattan
olusur(teorik bilgiler) bunlar olmasa da ucabiliriz ama basimiz sikistiginda
da ziki tutariz! Gelelim SIV olayina, yukaridaki arkadasimizi ancak
deneyimli bir gozetmen kurtarabilirdi belki, pilotun icine dustugu boktan
durumun ne oldugunu anlar, cozumunu bilir ve telsizden komutlar vererek
arkadasin durumdan kicini kurtarmasini saglayabilirdi. Veya kurtarilamayacak
bir durum ise en azindan yedek atmasini hatirlatabilirdi.

.

SIV yaparken basiniza gelebilmesi ihtimali olan olaylari bilmedigimiz icin
bu kadar huzurlu bir sekilde hayatimizi tehlikeye atabiliyoruz.

Cogumuz ziki tutmanin esiginden dondugumuzun farkinda bile olmuyor.

Gercek bir SIV kursunda once yapilmasi planlanan haraketlerin teorisi
ogretilir, o haraketleri yaparken basiniza gelebilecek durumlar aciklanir,
nasil hazirlikli olunur, neler yapilir, nasil hissedillir, isin incelikleri
vs.
BU ISIN UZMANLARI TARAFINDAN( kulaktan dolma degil) ogretilir.
Havalanmadan once, yapacaginiz harakete tamamen hazirlikli ve olaya
hakim olabilecek durumda olursunuz. Ve buna ilave olarak asagida
telsizin bir ucunda BU ISIN UZMANI her an sizin yaninizda olup
yapacaginiz olasi hatalari duzelterek asagida
ogrendiginiz bilgileri pratige dokmenize yardimci olur.
Buna ragmen her sene yalasik 2-3 kisi bu kurslarda SIV egitimi alirken biraz
islanabiliyo.

Ben derim ki gelin bu olayi kendimiz kesfederek veya kulaktan dolma yalan
yanlis bilgilere dayanarak yapmayalim. ben sahsen Aspect’in frenlerini erken
birakinca yaklasik 180 derece(kdv dahil) onume( hatta altima) daldigini
kesfetmekten dolayi hic de hosnut oldugumu soyleyemem.
belki frenleri biraz daha erken biraksaydim kanopinin icine dusmem
kacinilmaz olabilirdi.

Insanlar ne derlerse desinler er yada gec soz dinlemeyip siz de uygun
oldugunu dusundugunuz bir yerde ve uygun oldugunu dusundugunuz bir zamanda
SIV yapmak icin kanopinizin muhtelif kolonlarini cekmeye baslarsaniz en
azindan alabileceginiz bazi onlemleri alin.
-En iyi bildiginiz, tanidiginiz,guvendiginiz,kisiden teorik bilgi
-Yine ayni kisiden telsiz ile assist olayi
– Can yelegi
– Hazir bekleyen tekne (Jocky 2 tane bekletiyo biri bozulur deyu)
– Cok Cok yeterli yukseklik
– Altinizda deniz
-Ustunuzde DHV2’den yuksek olmayan bir kanopi(hatta 1-2den de)
-hooknife
-daha aklima gelmeyen ve eksikligi yuzunden hayatinizdan
olabileceginiz birkac sey daha…..

yaw saat 04:00 olmus, yarin erken kalkacaktik….
ne anlatmak istedigimi umarim anlatabilmisimdir, biraz geyik oldu ama
naapiim idare ediverin.

PS: spinde giren cikan belli olmuyo :o)

Ege gezisi

Gezinin ilk sokunu, saat 7:00’daki feribotu yakalamak icin daha gunes dogmadan 5:30’da kalkmak gerektigini ogrendigimde yasadim! ‘Aman allahim!’di, gunde en az 10 saat uyuyan ben, sadece 4 saat uykuyla, ‘nasil yani?’ydi. Daha tam esas derin ve en tatli uykuma dalacagim sirada calan saat, benim gazabimdan ‘bir rus mali gibi kaba ve saglam’ olusuyla kurtuldu.
Cogu zaman duran ve bozulan bu saat, nedense en nefret bi zamanda bozulmamisti #%!@#$!. Neyse fazla ayrintiya girmeyelim, tuvalet banyo vs derken biz evden ciktik.

Bu arada ben bi aksam onceden toparlanip, daha kolay olsun diye Atakoy’den Ortakoy’e gidip Fulya’da kalmistim. Kardesim Kagan ise Atakoy’de kalmayi tercih etti. Ertesi sabah saat 6:00 gibi Mecidiyekoy’de Emrelerde bulustuk ve Emre’yi biz, Emrelerde kalan Cem Eryasar’i da Kagan alarak, mukemmel
bir organizasyon ornegi sergiledik !. Daha bitmedi, oradan cikista Kagan ile ben ayri yollardan yenikapi’ya gittik. Sabah mahmurlugu herhalde, ben mecidiyekoy’den yenikapi’ya barbaros bulvari uzerinden gittim, nedense ?
Demek ki normalin yarisi kadar uyumak beyinde birtakim gecici hasarlara yol aciyormus!?

Tabii bu arada uzayan yolu telafi edebilmek icin yolda biraz bastirinca, arkada oturan Emre’nin yegenine aldigi oyuncaklar (lan arabaya zaten zor sigiyoruz) Fulya’nin kafasinda ve kucaginda nihayetlendiler.

Sonunda salimen Yalova feribotuna binebildik.
Feribot’u cok tavsiye ediyorum, cunku yolun otoban ve bilecik gibi en kirici parkurlarini atlama imkani veriyor, ayrica da uyuyabiliyorsunuz ki bu da cok onemli bi konu. Gerci bizimkiler beni pek uyutmadilar ya neyse.

Yalova’dan bastik Bursa uzerinden Bozuyuk’e. Orada bir yandan iskenderlerimizi mideye indirirken, ote yandan tepedeki bayragin uygun yonden salinip salinmadigini tartistik. Tabii ki yakin hedef uzak hedefi golgeledi ve Fethiye diye yola cikan bizler, Inonu’de muhtemel bir ucusun cazibesine kapilip isiga yanan pervaneler gibi solugu THK tesislerinde aldik. Fulya cok sansliydi: Ruzgar’in yonu uygun degildi (Kagan’a gore uygundu ama bu hep olur) ve ustune ustluk planor yarismalari nedeniyle izin problemi oldu. Son dakikada gelen bi habere gore istersek arada
ucabilecegimizi soylediler ama biz Kagan’a durumu caktirmadan oradan ayrildik. Fulya mutluydu.

Yolun Fethiye’ye kadar olan kismi siradandi: git,git,git,mola,git,git,git,Afyon Ikbal tesislerinde yemek ye, git,git,git,mola,git,git,git….Sonunda Oludeniz’e vardik. Hava daha henuz kararmamisti ama biz gunesten
kararmistik. Cok hizli bir sekilde ikiser ikiser bolgeye dagilip kalacak yer icin bir piyasa arastirmasi yaptik. Ekipler birbirleriyle telsizlerle bilgi alisverisinde bulunuyor, farkli pansiyonlari birbirlerine kirdirmaya
calisiyordu. Telsizler, iki araba giderken yolda haberlesmek icin, pansiyon ararken,
filan gibi cok onemli islere yariyordu. Bence ucan herkesin bi telsizi
olmali, bi tane edinmeye bakin.
Neyse sonunda donup dolasip bizim cigerci dukkanina kapagi attik (Salih
Pansiyon’muydu ne?) Sicaktan bunalan ekibin bi kismi kendini hemen denize
atti, diger bi kisim ise dusu kapti. Deniz o kadar sicakmis ki denizden
gelenler ayrica dus ta almak zorunda kaldilar :-)

Aksam klasik olarak kumsal pide’ye gidilip (tahmin edin) ‘kasarli’ pide yenildi ve yol yorgunluguyla les gibi uyun…amadi, cunku at gibi sivrisinekler vardi. Hemen sinkov, tablet gibi teknoloji urunleri devreye sokuldu, ama biz yine de daha cok sokulduk. Bunun uzerine babadan kalma yontemlere donuldu ve sivrisinek safariye cikildi, ortaligi kan goturdu. Biz tam odada zor bela uykuya dalmistik ki, gruptan gece eglencesini uzatan arkadaslar paldir kuldur iceri daldilar ve #$%@!@#$. Daha sonra disarda cadirda kalan bu tipler de sivrisinekten cok fena olmuslar, bi uzulduk bi uzulduk sormayin :-)

Ertesi gun icin aldigimiz bilgiler, havalarin cok stabil oldugu, termik olmadigi, dolayisiyla sabah erken ilk ucusa cikmanin bi anlami olmadigi yolundaydi ki, bu beni pek bi sevindirmisti, yeteri kadar uyuyabilecektim! Fekat, bir oyunbozan kisi, bizimkilere sabah ilk cikista ruzgarin genellikle kuzeyden geldigini, bi ihtimal termik olabilecegini, ama ikinci cikistan itibaren bu sansin hic olmadigini soylemis. Bizimkiler de tabii ki gaza gelerekten sabah saat 8’de dikildiler. Ben ise sabah cikmayiz heralde dedigim icin kimse beni durtmedi. Iyi ki Fulya beni durtup “sen gitmiyor
musun?’ dedi de uyanabildim. Eeee, ne yapsaydim, millet gidip ucarken salyalarim aka aka arkalarindan mi baksaydim yani, mecburen(!) biz de kalkip hazirlandik, arkalarindan firladik, aksi gibi kahvalti da yapamadik.

Atladik arabaya, koyulduk yola. Ilk durak ormancilar. Emre, Albatros antetli bi kagida geziye katilanlarin isimlerini yazmis, onu ormancilara gosterdik, nuh dediler peygamber demediler. Illa ki Fethiye’de orman bolge muduruyle konusmamiz gerekiyormus. Birol’un tavsiyesi uzerine, ben yanlarina gittim ve su diyalog gecti:

Ben: “Tik tik tik, eyi gunler; bizi bu seferlik ikiser ikiser tandem sayabilir misiniz acaba ?”
Ormanci: “Siz tandemci misiniz ?”
Ben: “Hayir single’iz da diyorum ki….”
Ormanci: “Siz bizi kandirmaya mi calisiyognuz da tandem diyognuz ? Ha ? Ben kul yutmam….”
Ben: “(Salak) ne kandirmasi sacmaliyorsunuz , yahu kandirmaya calissak single oldugumuzu soyler miyiz, tandemci deriz geceriz ” diye sesimi yukseltince, hemen:
Ormanci: “Ya, evet ama biz de emir kuluyuz, vs,vs…” diye sizlanmaya basladi.

Neyse bu seferlik ikiser milyonu bayildik, ve yukari ciktik. Ruzgar guneyden hafif idi, kalkis icin 1900’e gittik. Asagimizda bulutlar vardi. Tandemciler inanilmaz bir hizla hazirlanip hemen kalkip gittiler, biz daha cantalarimizi yeni aciyorduk. Ilk olarak Emre havalandi ve gitti. Ikinci olarak kalkmayi dusunen ben, elime kolonlari alip parasutu acayim derken, ani bir ruzgar darbesiyle parasut havalandi ve ben yapilacak en mantikli seyi yaparak hemen bir kolonu biraktim (frenler veya arka kolonlar filan elimde degildi). Boyle yapmayip kolonlari tutmaya calisan birinin havalanip sonra duserek olmus olmasi benim icin yeterince caydiriciydi. Fekat ben bi kolonu birakinca parasut arkaya sarkarak, oradaki agacin dallarina takilmaz mi! @#%@#% Sonraki 15 dk. agactan parasut kurtarma operasyonu ile gecti. Bu arada bana yardim eden CemEgri’ye cok, firsattan istifade basip giden Kagan’a da ozel(!) tesekkurlerimi iletmek isterim. Neyse ben ve en son Cem olmak uzere havalandik.

Havada cok az termik vardi, hic tirmalamadik, niyetim direk deniz uzerine gidip hayatimin ilk SIV’erini yapmakti. (Inininiiin). Neyse geldik deniz uzerineeee. Ilk olarak ne yapmali acaba? Hmmm. En iyisi ufaktan baslamali.
Daha once cok defa tek ip kulak kapatmistim ama iki ip kulak denememistim. Hadi bakalim bismillah, (harssh, parasutun ortasi disinda bisey kalmadi), varyoya bakiyorum, -3,-4 iyi cokuyo lan. Birakiyorum ve sflflslak, kendiliginden aciliyor, guzeeel. Acaba A’lardan 3’er ip ceksem n’ooolur ? (Hepi topu 4’er tane ip var zaten) Soooole 3’er tane ipi kavrayip inceden asiliyorum, asiliyorum, asiliy…. hasssk…..komple geliyo lan on taraf!
(Ne bekliyodum ki?)
Neyse bu sevdadan vazgecip siradaki SIV’ye geliyoruz: Asimetrik. Annecigim!.
Daha once hayatimda yasadigim ilk ve tek asimetrikte yeri opmus olan ben haliyle biraz tirsiyordum dogal olarak. Once sag mi, yoksa sol mu ? Lan ne farkeder ki? Hadi once sag olsun, canimiz sag olsun:-) Bi dakka nasildi simdi, sag kolonu soyle sikica kavrayip, kontra icin sol freni hazir tutaraaak, hnnh, (ulan amma da sertmis bu kolonlar), harsss, sag taraf isteksizce ice dogru kivrildi, sol taraf habire ileri atilmak istemekte, sag kolon acilmak icin elimi acitmakta, vario bagirmakta, kanopi sallanmakta, yeter lan diyip sag kolonu birakmamla birlikte plop diye acilmasi bir oldu. He he, o kadar da kotu diyilmis yav :-)

Bu arada uctugum kanopinin DHV-1 Atlas M oldugunu belki bilmek istersiniz,
oyle her kanopiyle “don’t try this at home”. Simdi sira sol tarafta. Bu
sefer daha bi cesaretli cekelim kolonu assaa, bakalim nooluyo. (Tercumesi:
‘bakalim maceraci ruhla salaklik arasindaki cizgiyi asabilecek miyim?’).
Ozetle gecen seferkinden biraz daha hallice sallandiktan sonra normal
ucusumuza geri donduk.

Henuz daha, “kontra vermeden ve iki tam donus suresince kolonu birakmadan” yapilan asimetrik SIV’ye kotum yemediginden onu daha sonraya birakmaya karar vererek bi sonraki adima gectim: B-line stall. Her iki B kolonu ele alinir, ve soyle gayretlice asilinir, akabinde kanopinin hava hizi sifirlanir, ve varyo bagirmaya baslar: -4, -5. Hmm hic fena degil, degil de bu durumdan nasi cikicaz bakalim? Kanopi one cok atlamasin diye biraz yavas birakalim B’leri….derken birden B’ler oyle bi asildi ki ben hazirliksiz yakalanip onlari biraz hizli birakmis oldum! Kanopi one atladi, frenleeeer, evvet, yine normal’e donduk. Yihhuu, cok zevkli, hadi bi daha: Hinnnngh B’ler
asagi, vario=-6m/s, bu sefer B’leri ben hizli birakiyorum, ve cikista one atlamayi frenlemiyorum (Jocky demis ki: “asiri olmadikca one atlamayi engellemeyin, kanopi daha iyi kendini bulur”). Gercekten de kanopi one cok
atlamiyor, ama guzel hizlaniyor, hurraaay!

Bu da tamam. Sirada ne var: Spiral. Daha onceki bi spiral denememde,spiral
atiyorum zannederek yaptigim birkac siki 360’tan sonra alet birden caaart diye onume dalinca, odum bokuma karisip hemen frenleri birakmistim, meger ki alet spirale oyle girermis! Bu sefer tirsmak yok, sonuna kadar gitcez!
Hadi bakalim, kolay gelsin. Daha once bu aletle bayaa bi wingover yapmisligim vardi, onun icin bikac wingover yapip, oradan spiral’e girmeyi uygun gordum: Bi saaag, bi sooool, bi saaaag, bi sooool, ve
saaaagggnnnnggghhhhasssssikkkkkttttttirrrrrrr !! Anaaaa, hani bu zevkli bi seydi lan! Zevk icin yapilacak sey mi lan bu? Iki tur sonunda gozlerim kararmaya baslarken frenleri yavasca birakiyorum ama alet nedense cikmak
icin hic acele etmiyor !? Neyse sonunda gorkemli(!) bi cikis yapip yine normal ucusa donuyoruz, daha dogrusu alet normale donuyor ama, sabah yapamadigim kahvaltinin yuzunden aclik sebebiyle zaten dusmeye yuz tutan
tansiyonum ve diger metabolik belirtilerim kendilerine gelmek icin zaman istiyorlar. Hay hay, istediginiz kadar zaman sizlerin olsun, no problem, take-it-easy.

Bu arada bi parantez acip yukaridaki spiral olayini yorumlamak istiyorum: Yere indikten sonra vario’nun kayitlarina baktigimda spiral’deki maximum cokusun -13m/s, yaziyla “eksi onuc m/s” oldugunu gordum! Aman allahim’di, ben meger ne yapmis idim! Bircok kanopi icin spiralde -8, -10 m/s’nin asilmamasi tavsiye edilir. Bunun sebebi de -12 m/s gibi hizlarda kanopinin asiri hizlanmasi, pilota 4 – 5 G binmesi, ki bu benim gozumun niye
karardigini acikliyor, daha kotusu kanopinin spiralde ‘stable’ hale gelebilmesi, ki bu da icteki freni tamamen birakmama ragmen kanopinin spiralden gecikmeli olarak cikmasini acikliyor. Bir dusunsenize, spiralde
black-out oluyorsunuz ve kanopi kendiliginden spiralden cikmiyor! Aneyy! Desenize az daha maceraci ruhla salaklik arasindaki cizg…..(eeeh bu laf ta baydi artik yav). Benim kanopinin boyle vahsi bir spirale girmesinin
sebepleri: 1- Kanopinin ust agirlik limitinde olmam (bu normal) 2-Spiralde yeterince dis fren cekmemek (bu acemilikten) 3- Siki bir wingover’dan kontrolsuz bir sekilde spiral’e girmek (bu da hiyarliktan)

Neyse, boylece -13m/s gibi bir olayi da yasamis olduktan sonra inise gectim. Henuz hala sagken, butun benligim yere saglam basmak istiyordu! Guzel bi inisten sonra, burnumdan, cenemden, kulagimdan ve kicimdan ter damlayarak kanopiyi katladim, ve kizgin kumlardan serin sulara atlar gibi kendimi golgeye attim.
Arkadaslar, spiraldeki ruzgar sesini kaskimdaki mikrofondan dinlemisler!

Ardindan Cem Egri’yi seyre daldik: Herifin bi cok numarasini goremedim,ama bi negatif spin yapti ki tam seyirlik. Bi kere gercekten de spinde girende cikan da belli olmuyormus: Herife spinde ne girdi bilemiyoruz ama ondan
cikan sesi taa yerden duyduk! Soyle “hiiiaaannggghhh” gibi biseydi, coknet duyamadik.

Daha sonra, yemek ve dus gibi temel ihtiyaclarimizi karsiladiktan sonra, bir grup fethiye’ye ormacilarla konusmaya gitti, ve Albatros adina adam basi 1 MTL’ye indirildi. Hemen harekete gecilip gunun ikinci (saat 3:00) cikisina yetisildi. Ormancilar’a hakettikleri gibi davranildi ve sabah odemis oldugumuz ikiser milyon’un birer milyonu ikinci cikisa saydirildi, para verilmedi.

Bu sefer 1700’e gidildi. Yine tandemciler bir anda havalanip gidiverdiler. Biz bize kaldik. Inanmayacaksiniz ama bu sefer Fulya da vardi. Ben Fulya ile ayni anda kalkip beraber kol ucmak istiyordum. Hazirlanip Cem ile
Kagan’dan Fulya’ya yardimci olmalarini rica ettim. Onlar da Fulya’nin kanopisini acip,
kontrollerini yaptiktan sonra havalanmasini beklemeden ucup gittiler.

Sonrasini tahmin edersiniz: Fulya havalanmaya calisti ama ilkinde basaramadi, ikincisinde basaramadi, ucuncusunde de olmayinca hem morali bozuldu, hem de yoruldu, cunku her seferinde tek basina harness’e bagli
olarak kanopiyi tasiyip acmasi gerekiyordu. Eee ne var diyeceksiniz ama, eger yeterince acemiyseniz, zaten biraz tirsiyorsaniz, ve kimse sizeyardim etmiyorsa, bu yeterince kotu bir durumdur. Ben de mecburen kol ucma
sevdasindan vazgecip, harness’ten cikip Fulya’ya yardim ettim. Sorunsuzbir kalkis yapti.

Arkasindan hemen kosup harness’i giydim… kontroller….(acele etmekten nefret ediyorum)…. neyse, ben de sorunsuz bi kalkistan sonra, kalkisin saginda biraz termik arayip bulamadiktan sonra, speed’e asilip fulya’ya
yetistim. Hizasina geldigimde ondan daha yuksektim. Hmmm. Sanirsam, guzel bir B-line stall’un tam sirasiydi. B’lere asildim veeee, cok eglenceli, asansor gibi asagi iniyorsunuz, yakininizda baska biri oldugu zaman bunu
gorebilmek cok eglenceli.

Ardindan Fulya ile birbirimizin etrafinda filan donduk, beraber uctuk, konustuk, cok keyifliydi. Neyse, ben cok irtifa yemeden once birkac SIV daha denemek istiyordum. Once stall noktasini buldum. Alet o kadar da kolay
stall olmuyormus megerse, iyi bi sey tabii. Sonra da, daha mantikli bi spiral
denedim. Bu sefer duz ucustan donusle spiral’e girdim ve distaki frenle
spiral’in gayet guzel kontrol edilebildigini gordum. Hmmm, evveeet, bu
gercekten keyifli olabilir galiba. Hadi bi de son olarak biraz da wingover
yapip inelim bakalim. Ama bu sefer madem irtifamiz da var, biraz abartalim
bakalim…………………. Valla hala ben ne oldugunu tam anlayabilmis
degilim. Galiba wingover’da cok hizli iken periyodunu kacirip ust olu
noktada kanopiyi cok yavaslattim, ki kanopi bi an durup one oyle bi daldi
ki, ilk defa kanopiyi 90 derece onumde gordum. Vaaav.

Bu kadar yeterdi. Gercekten Cem’in dedigi gibi Oludeniz’de biraz daha
kalsaydik birimiz denizde patlayacakti herhalde. Son 300 mt’ye gelinceye
kadar hicbir parasut acik durmuyordu havada! Artik digerleri kendileri
yazar ne haltlar yediklerini :-)

Hizli bir sekilde karar verip hemen o aksam Oludenizden ayrilmaya karar
verdik. Verdik te, nereye gidecegimize karar vermek daha zor oldu. Ya
Antalya tarafina inecek, Saklikent-Bakirtepe ve Koprucay-Kuzukulagi
yaylasi gibi yeni ve zorlu yerlere yelken acacaktik, ya da Gokova, Oren, Bodrum
tarafina gidip, daha bilinen ve evcil yerlerde ucacaktik.

Benim muhalefetime ragmen ikinci secenek daha cok ragbet gordu ve o aksam
Gokova – Akyaka koyune gittik. Aksam orman dinlenme kampinda cadir atip
yattik.
Veee ertesi gun, yeni bir gun, yeni bir yer ve ilk ucus! Kahvaltiyi
hallettikten hemen sonra vakit kaybetmeden yola koyulduk. Ana yola cikip
Mugla yonune dogru yokus yukari cikmaya basladik. Virajli ve yokus yolun
duzlestigi bir yerde, sag tarafta, “Orman seyligi, Parasut kalkis pisti”
gibisinden bi tabela gorup kisa bi dumur yasadiktan sonra, hemen o bozuk
yoldan cikmaya basladik. Tam arabalarimiz isyan edecekken orman gozetleme
kulesinin yanina vardik. Vardigimizda vakit oglene yaklasiyordu ve ruzgar
dolu dolu esiyordu. Biz araziyi incelerken oradaki gorevli ve oglu, bize
bilmek istedigimiz herseyi soylediler! (Dumur 2) Gercekten de ancak oradan
ucan birilerinin bilebilecegini dusundugumuz her turlu bilgi (hava ve
ruzgar durumu, degisimleri ile kalkis / inis ile ilgili bilgiler) onlarda
mevcuttu. Biz kalkincaya kadar bize cok yardimlari dokundu. Bu insanlari
Oludeniz’deki ormancilarla karsilastirmak bile haksizlik olur.

Neyse, 2’ser milyon bayildik, ve hazirlandik. Kalkis pisti duzgun ama cok
buyuk degil. Kalkistan hemen sonra sol tarafta ileri dogru uzanmis kayalik
bir bolge var ki insani biraz korkutuyor. Sag taraf da pek hos gozukmuyor.
Kisacasi, problemsiz bir kalkis yapmak zorundasiniz, cunku kalkis
noktasinin zaten kendi problemleri yetiyor. Kalkis anindaki 20 Km/h civarindaki
ruzgar, kalkistan hemen sonra, bahsettigim topolojik bozukluklar nedeniyle biraz
sallanti yapti. Tepeden acildiktan sonra sakin bir havayla karsilastim.
Asagiya baktigimda cok guzel termik jeneratorleri gordum ama henuz
calismaya baslamamislardi. Akyaka koyunun uzerinde bir iki termik arama turu
attiktan sonra inis yerine dogru yola koyuldum. Bir iki dakika sonra ileriye dogru
yeterince hizli gidemedigimi farkettim. Biz havadayken ruzgar artmisti
(aslinda bunu bize ormancilar soylemisti). Yetismek icin speed’e filan
asildim ama gec kalmistim. Agaclarin seviyesine yaklastigimda turbulans
kendini gosterdi ve speed’e daha fazla basamadim. Sonuc olarak igrenc bi
noktaya can havli bi inis yapmak zorunda kaldim. Sonradan ogrendim ki
yalniz
degilim, daha once baskalari da daha da kotu yerlere inmisler. Benden once
kalkan Emre tamamen farkli bi yere, benden sonra kalkan Kagan ise benim
indigim yerin az ilerisine (yine esas inis yerini tutturamayarak) indi.

Sonuc olarak Akyaka’nin ucusunu begenmedik, cunku, eger ruzgar artmadan
havalanirsaniz, termikleri yakalayamiyorsunuz, yok eger termik saatini
beklerseniz de ruzgar artiyor havalanamiyorsunuz gibi bi durum sozkonusu.
Oranin esref saatini de bekleyip 2 MTL bayilmaya degmez deyip yine
dokulduk yollara.

Bir sonraki hedef Oren. Bu sirin beldemizde ucus, oradaki Alnata hotel’in
kontrolu altinda. Bu insanlar oraya yatirim yapmislar (take-off
yaptirmislar) ve her turlu ucus hizmetini (konaklama, ulasim) veriyorlar.
Bizi 4 kisi 6 MTL’ye yukari cikardilar. Fiyat bize makul geldi
(ormancilardan sonra!) Kalkisa vardigimizda aksamustu olmustu. Kalkis
noktasi gayet genis ve duzgun, cok guzeldi. Hepimiz sorunsuz bir kalkistan
sonra gunun son termiklerini bulabilmek umuduyla yamaci tirmaladiktan
sonra otele dogru yoneldik. Yine sembolik bir ucus olmustu.

Aksam burada da kalmayip Bordum’a dogru yola ciktik. Bir arkadasimizin
evinde misafir olduktan sonra, ertesi gun Izmir’e dogru yola ciktik. Onden
giden araba, yolda Efes’e filan ugrayip ucus yeri bakmislar, ve daha sonra
Izmir Guzelbahce’de guzel bir gunbatimi ucusu yapmislar, kendileri anlatir
artik. Biz Fulya ile daha sonra Izmir’e varip onlarla bulustuk ve
Emre’lerin evinde misafir olduk.

Ertesi gun Emre’yi uzgun ve suzgun bir sekilde ailesine rehin birakip,
Bozdag’a dogru yola ciktik. Odemis tarafindan daga saldirip, ogleden sonra
Bozdag’a vardik ve hemen jandarmanin yakininda bir yerden guney ucusu
yapmaya karar verdik. Ruzgar guneyden dolu dolu (15-20Km/h) geliyordu.
Uygun biryer bulduk, hazirlandik, ve once Cem kalkti. kalkisin hemen onunde
biraz tirmaladi, 20-30 mt irtifa aldi, sola jandarmaya dogru gitti, bir tugla
gibi coktu, ve can havliyle ileri dogru dumduz kacti. Onumuzdeki vadinin
uzerinde ilerlerken zaman zaman cikti, ama cok tutunamadi ve asagidaki koyun
yakininda bir yere indi.

Arkasindan ben ciktim. Kalkisin onunde biraz tirmaladim, ama huyunu suyunu
ve turbulansini bilmedigim arazide sansimi cok zorlamamak icin, fazla
irtifa kaybetmeden vadiye dogru yoneldim. Cem yere indikten sonra bana telsizle
koyun uzerinde termik oldugunu soyledi. Gercektende koyun uzerinde zayif
ama guzel bir termik buldum ve bes dakika boyunca donerek yavas yavas
yukseldim. Fazla irtifa alamadan termigi kaybettim ve son bir umit diyerek vadinin
solundaki yamaca yoneldim. Bu arada surekli olarak, yanina inebilmek icin
Cem’in indigi yeri bulmaya calisiyordum. Yamacta cok guzel bir termik
jeneratoru buldum ama cok alcalmistim. Siz hic gercek bir termik jeneratorunun uzerine inmeye calistiniz mi ?
Valla cok zor oluyor, bir de bu yer bir yamactaysa…. Habire bu kahverengi
tarlamsi yerin uzerinde S’ler ciziyordum ama tam inecekken, hoooop, yine
bikac mt yukari, hadi bi tur daha, don gel, inis takimlari asagi,iniyoruz,
hooop, inemiyoruz, hadi bi tur daha …….. Neyse zor bela indikten
sonra, arkamdan gelen Kagan’a asist etmeye calistim. Garibin variosu yok, bana
yaklasinca ona telsizden ‘vario’luk yaptim: “iniyorsuuuun……simdi
cikmaya basladiiiin….don cabuk don… yok yok olmadi yine iniyorsun…..” gibi
beraberce tirmalayip ucus heyecanini onunla paylastiktan sonra, cocukcagizi inis yerine kisa dusurmeyi basardim!

Hepimiz indigimiz sirada, gonullu ‘retrieve-driver’imiz Fulya, arabayla
asagiya inmeye baslamisti bile. Telsizden ona indigimiz koyun adini
soyledik. Ilk olarak Cem’i aldi, daha sonra Kagan’i aldilar, ama ben nasil
bi yere indiysem artik, hemen onumdeki toprak yolun girisini bulup beni
almalari bir saat filan surdu herhalde.

Bu arada belirtmeliyim ki eger herkeste telsiz olmasaydi, bu toplama isi
kesinlikle tam bir kabusa donusecekti.

Neyse, biz yine toparlanip kalkis yerine dogru yola koyulduk. Orada
biraktigimiz diger arabanin yanina vardigimizda hemen tepemizde ve
yuksekte cok guzel kumuluslerin olusmakta oldugunu gorduk, fekat bir kere daha
kaderin cilvesi bize hain yuzunu gostermisti: ruzgar tamamen donmus ve
kuzeyden siddetli bir sekilde esiyordu.

Ucamayacagimizi anlayinca, diger yasamsal ihtiyaclarimiz on plana cikmayi
basardilar: Sabahtan beri bisey yememistik ve acliktan gozumuz karariyordu. Bozdag’da Golcuk denilen bir yere gittik ve krater golu cevresindeki bir lokantada guzel bir yemek yedik.

Bozdag’dan hevesimizi alamadigimiz icin yakinlarda biryerlerde konaklamak
istedik. Etrafta aranirken, Bozdag kis sporlari merkezi diye bir tabela
dikkatimizi cekti. Henuz hava kararmamisken gidip bir bakalim dedik. Gayet
guzel bir yol, daga dogru tirmanmaya basladi. Bir sure sonra bayaa bir
irtifa almistik ve kendi kendimize, ‘Surdan uculur, burdan havalanilir’
gibisinden ucus yerleri kestirmeye calisiyorduk. Yol donup dolasip, dagin
kuzeyinde, zirvenin hemen altindaki kayak merkezine cikti. Ilk
gorduklerimiz, lokantasi icinde olan bir merkez bina, yaninda bungalov
tipi kulubeler, bir telesiyej ve etrafta calisan insanlardi. Arka planda
patates tarlalari doluydu. Biz daha arabalardan inmeden sevimli bir teknisyen
yanimiza gelip ‘Nasil yardimci olabilecegini’ sordu. Sasirmistik. Biz,
Bozdag’a ucmak icin geldigimizi soyledik ve telesiyejin calisip
calismadigini, calisiyorsa ne zaman calistigini sorduk. Aldigimiz cevap
moral bozucuydu: “Sadece pazar gunleri, insanlar geldigi icin
calistiriyoruz…..” (O gun pazartesiydi). Moralimiz dibe dogru dalisa
gecmisken, teknisyen arkadas lafini bitirdi: “Ama sizin icin bir iyilik
yapariz” !? Nasil yani, sirf bizim icin mi calistiracaklardi yani ? Biz
bir yandan acaba kac para isterler, hem yukarda hava/ruzgar nasildir diye
dusunurken, bize “gelin yukardaki ruzgara bakalim” demez mi ? Biz “Ulan
kesin caktik bi yere olduk de cennete mi geldik aceba?” diye dusunurken,
adam kumanda tablosunu calistirip, lcd ekrandan ruzgar hizini okudu: 25-30
km/h. O sirada kimse pek ruzgarla filan ilgilenmiyordu zaten, herkes
kumanda tablosuna buyulenmis gibi bakip teknolojiyi takdir ediyordu.

Neyse biz hem vakit gec oldugu, hem de ruzgar kuvvetli oldugu icin
ucmaktan vazgecip, ertesi gun yukari cikarma sozunu de aldiktan sonra kalacak biyer
arayisina girdik. Oranin isletme sorumlusu olan arkadas gelip bize,
istersek bungalovlarda kalabilecegimizi soyledi. Bungalovlar da zaten 4 kisilik
oldugu icin, kabul ettik, ve o aksam orada kaldik. Bungalovlar kesinlikle
cok guzeldi, Tamamen ahsap, kaloriferli ve tuvalet/dus gibi yerleri cok
yeni ve kaliteliydi. Yalniz sehpalari cok saglam degil, haberiniz olsun,
uzerine oturunca dagiliveriyorlar. Gayet konforlu bir aksam gecirdik, dusta sicak
su bile vardi! Sonuc olarak verdigimiz 20 MTL’yi helal ettik.

Ertesi gun, kahvaltidan sonra hemen ucus hazirliklarina basladik. Ruzgar
hizi uygundu. Hazirlanip telesiyeje bindik ve saat 11 gibi direk zirveye
ciktik. Hayatimda ilk defa dimdirek zirveye cikan bir telesiyej gordum.
2160 mt’deki zirvenin tesislerden yuksekligi 600 mt. Ruzgar kuzeyden oldugu
icin tesislere dogru ucmamiz gerekti. Telesiyejin sol tarafindaki yamacta
hazirlandik. Once Kagan kalkti. Biraz onumuzde dolandiktan sonra
telesiyejin uzerinden saga gecti ve oralarda irtifa aldi. Arkasindan ben ciktim ve
kagan’in tavsiyesine uymak gafletinde bulunarak irtifa kaybettim. Yamaca
ve telesiyejin tellerine cok yakin olmamak icin direk tesislerin uzerine
gidip orada termik aramaya karar verdim. Bu sirada Cem’de havalanmisti.
Gercekten de tahmin ettigim gibi tesislerin uzerinde zayifda olsa birseyler
geliyordu. Bir 10 dakika boyunca tesislerin uzerinde -1 m/s ile +0.5 m/s arasinda
dolap beygiri gibi dondukten sonra, inis yaklasmasina basladim.

Daha onceden gozume kestirdigim inis alani, tesislerin hemen onunde, iki
telesiyej arasindaki acik alandi. Ve tabii ki burasi da yukaridan asagiya
dogru egimliydi. Once dagin yamacina dogru yaklasip, sonra duzlugun
basinda tesislere dogru donup bir deneme yaptim. Olmadi, hala cok yuksek. Geri
donup oradaki ufak sirtin yamacindan dinamik kaldiricida bir iki metre irtifa
aldiktan sonra bir daha denedim, ilk anda yere yaklasiyor gibi oluyorsunuz
ama yer sizden daha hizli alcaliyor! Bi an gercekten inemeyecegimi bile
dusundum. Artik duzlugun yukarisinda, sirta neredeyse surtunecek kadar bir
mesafede manevrami yapip, artik bir daha geri donemeyecegim bir pozisyonda
son yaklasmaya girdim, artik ya inecek, ya inecektim. Onumde bungalovlar,
sagimda ve solumda telesiyej tesisleri ve altimda bi turlu gelmeyen yer!
Once klasik olarak alete tam gaz vererek yere yaklasmayi dusundum. Ama gel
gor ki alet oyle guzel bir palye yapti ki, inmek yerine tam gaz
bungalovlara gider oldum. Baktim olcak gibi degil, hemen kulak kapatma olayina girdim.
Kulaklari icerde tutarken aleti dogru durust kumanda edemedigimden bu
yontem
de yurumedi. Artik neredeyse hangi bungalovun camindan ya da catisindan
iceri girsem diye dusunmeye baslarken, son care olarak da en sevmedigim
sekilde inmek zorunda kaldim. Frenle aleti iyice yavaslatip, stall’a yakin
bir hizda cokmesini beklerken diger yandan bungalovlardan ve diger
engellerden gelebilecek turbulansa karsi tetikte bekledim. Neyse ki sansim
yaver gitti ve ben bungalovlara birkac metre kala guzel bir inis yaptim.

Hemen toparlanip digerlerini inis konusunda uyardim. Benim arkamdan Cem
ayni yere yaklasti, ama inemeyerek bungalovlara dogru devam etti! Biz “Eyvah
girdi bungalovlara” derken Cem bungalovlarin sagindan arkalarina dolasti
ve 2 puan alarak can havli bir inis gerceklestirdi.

Sira Kagan’daydi ama, herifin inmeye hic niyeti yoktu. Once zirvenin
canaginda irtifa alip, sonra sagdaki sirt boyunca uzerimizden gecerek
biraz ic tarafa dogru gitti, ama aradigini bulamayarak, irtifa kaybetti ve inise
gecti. O da benim indigim yere sorunsuz bir inis yapti.

Ikinci bir cikis icin toparlandik. Yukariya ciktigimizda ruzgar 20-25 Km/h
esiyordu. Hepimiz daha basit ve tanidik yerlerde bu ruzgarlarda ucmustuk
ama, hic bilmedigimiz koskoca bir dagin tam zirvesinde soyle bi durup
dusunmek gerekiyordu. Bu sefer ‘sagduyu’ rolunu Cem ustlendi ve ucmadan
asagi indik.

O gun kuvvetlenen kuzey ruzgari bizi yerde komaya kararli oldugundan,
toparlanip, Salihli tarafindan Manisa Spil dagina dogru yola ciktik. Aksam
gec bir saatte Spil daginin tepesindeki orman dinlenme tesislerinde 3
MTL’ye bir bungalovda kaldik. Bungalovlar cok kotuydu ama bu paraya bu kadar
deyip yattik. Ertesi gun ciktigimiz orman gozetleme kulesinin orada 63 km/h
ruzgar olctukten sonra hic vakit kaybetmeden Bandirma uzerinden Feribotla
Istanbul Yenikapi’ya vardik. Hayatimda yaptigim en acisiz donus yolculuguydu,
Feribotu tavsiye ederim.

Sonuc olarak ucuslar acisindan cok verimli olmasa da, yeni yerlerden ucmak
ve gezip dolasmak acisindan cok verimli ve cok keyifli bir geziydi. Daha
benim aklimda gidilecek, gezilecek ve uculacak cok yerler var. Boyle
plansiz programsiz maceralara merakli olanlari bekleriz efendim, huzurlarinizdan
saygilarimla ayrilirken hepinize guzel ucuslar, sorunsuz inisler
diliyorum, hoscakalin.